said nursi kimdir ilber ortaylı

Exemple Pseudo Pour Site De Rencontre. İlber Ortaylı, 21 Mayıs 1947 tarihinde Avusturya Bregenz'de bir göçmen kampında Kırım Tatarı bir ailenin çocuğu olarak Şefika Hanım, babası Kemal Ortaylı'dır. 1949 yılında 2 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a taşındılar. Sonra taşındıkları Ankara'da etlik ilkokulunda okudu. Almanca öğrenmesi için kaydettirildiği İstanbul Avusturya Lisesi'nde hazırlık ve ortaokul birinci sınıfı okuduktan sonra Ankara Atatürk Lisesi'ne geçti. Atatürk Lisesi'nden 1965 yılında mezun oldu. Annesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde görev alan İlber Ortaylı, Rusça'yı, Rusya tarihini ve edebiyatını annesinden Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 1969 ile Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. Viyana Üniversitesi Slavistik ve Orientalistik Bölümü'nde öğrenim gördü. Chicago Üniversitesi'nde master çalışmasını Prof. Halil İnalcık ile yaptı. "Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler" adlı tezi ile 1974 yılında doktor, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu" adlı çalışmasıyla 1979 yılında doçent oldu. 1982 yılında devletin akademik politikalarına tepki olarak görevinden istifa Berlin, Paris, Princeton, Moskova'da misafir profesör olarak ders verdi, Roma, Sofya, Cambridge, Oxford ve Tunus üniversitelerinde seminerler ve konferanslar verdi. Yerli ve yabancı bilimsel dergilerde Osmanlı tarihinin 16. ve 19. yüzyılı ve Rusya tarihiye ilgili makaleler yayınladı. 1989'da Türkiye'ye dönmüş ve profesörlük yapmaya yılları arasında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde İdare Tarihi Bilim Dalı Başkanı olarak görev yaptı ve 2002 yılında Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi anabilim dalı başkanı oldu. İki yıl sonra da Bilkent Üniversitesi'ne konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. Galatasaray Üniversitesi Senato üyesidir. Ayrıca İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı Kapadokya Meslek Yüksekokulu Mütevelli Heyeti Federasyonu Devlet Başkanlığı Puşkin Nişanı, Avusturya Devlet Kültür Nişanı, Italia Solidariata Şövalyesi İtalya Devlet Başkanlığı, Fransa Devlet Kültür Nişanı, Rusya Bilimler Akademisi Şarkiyat Enstitüsü Onursal Profesörü, Makedonya İlimler Akademisi Onur üzerinde sayısız program Eserleri-Tanzimat'tan Sonra Mahalli İdareler 1974-Türkiye'de Belediyeciliğin Evrimi İlhan Tekeli ile birlikte, 1978- Türkiye İdare Tarihi 1979- Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu 1980- Gelenekten Geleceğe 1982- İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı 1983 - Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Yerel Yönetim Geleneği 1985 - İstanbul'dan Sayfalar 1986 - Studies on Ottoman Transformation 1994 - Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı 1994 Türkiye İdare Tarihine Giriş 1996- Osmanlı Aile Yapısı 2000- Tarihin Sınırlarına Yolculuk 2001 - Osmanlı İmparatorluğu'nda İktisadi ve Sosyal Değişim 2001 - Osmanlı Mirasından Cumhuriyet Türkiye'sine Taha Akyol ile birlikte, 2002 - Osmanlı Barışı 2004 - Barış Köprüleri Dünyaya Açılan Türk Okulları 2005 - Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek 1 2006 -Son İmparatorluk Osmanlı 2006-Osmanlı Barışı 2007-Üç Kıtada Osmanlılar 2007-Tarihin Sınırlarına Yolculuk 2007-İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı 2008 Macarca, Yunanca, Sırpça, Makedonca ve Sırpça'ya çevrildi.-Tarihimiz ve Biz 2008-Türkiye'nin Yakın Tarihi 2010Kaynak OGÜNHaber Yazar İlber Ortaylı 1947 yılında Avusturya Bregenz’de dünyaya gelmiştir. Kırım Tatarı bir ailenin çocuğudur. 2 yaşında ailesi ile birlikte Türkiye’ye göç etmiştir. Ankara Atatürk Lisesinden mezun olduktan sonra üniversite eğitimi için Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesini tercih etmiş daha sonra Tarih bölümünü de okumuştur. Büyük Tarih profesörü Halil İnalcık’ın öğrencisidir. İlber Ortaylı yüksek lisans çalışmasını Chicago Üniversitesinde Merhum Halil İnalcık ile yapmıştır. Yaşayan kütüphane olarak isimlendirilen Türk tarih profesörü İlber Ortaylı 7’den 70’e herkese tarihi sevdiren ince ve keskin zekâsı, esprili karakteri ile Türk halkının bağrına bastığı Türk Tarih Kurumu Şeref Üyelerinden biridir. İlber Ortaylı Viyana’da Dil, Tarih ve Coğrafya eğitimi almıştır. 1974 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde doktor olarak göreve başladı. Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu çalışması ile doçentliğe yükseldi. Devletin akademik politikalarına karşı geldi tepki olarak istifasını verdi İlber Ortaylı. İstifasından sonra birçok ülkede misafir öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1989 yılında tekrar Türkiye’ye döndü ve Profesör oldu. Yabancı ve yerli birçok dergide Osmanlı ve Rus tarihi ile yazılar yayınladı. Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden olan Galatasaray ve Bilkent üniversitelerinde konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. Topkapı müzesinde Müze Başkanı oldu ve 2012 yılında yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı. Geçtiğimiz yıl tarih alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülüne layık görüldü. 7 dil bilen büyük tarih üstadı İlber Ortaylı akademik yaşamı boyunca birçok kitap yazmış ve çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Kaleme aldığı kitaplar gencinden yaşlısına herkesin okuması gereken eserlerdir. Geçtiğimiz aylarda bitirdiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk kitabı çok satanlar listelerinde ilk sıralarda yerini hala korumaktadır. İLBER ORTAYL’NIN ESERLERİ •Tanzimat'tan Sonra Mahallî İdareler 1974•Türkiye'de Belediyeciliğin Evrimi İlhan Tekeli ile birlikte, 1978•Türkiye İdare Tarihi 1979•Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu 1980•Gelenekten Geleceğe 1982•İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı 1983•Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Yerel Yönetim Geleneği 1985•İstanbul'dan Sayfalar 1986İngilizce Studies on Ottoman Transformation 1994•Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti'nde Kadı1994•Türkiye İdare Tarihine Giriş 1996•Osmanlı Aile Yapısı 2000•Tarihin Sınırlarına Yolculuk 2001•Osmanlı İmparatorluğu'nda İktisadî ve Sosyal Değişim 2001•Osmanlı Mirasından Cumhuriyet Türkiyesi'ne Taha Akyol ile birlikte, 2002•Osmanlı Barışı 2004•Barış Köprüleri Dünya'ya Açılan Türk Okulları 2005•Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek-1 2006•Kırk Ambar Sohbetleri 2006•Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek-2 2006•Eski Dünya Seyahatnamesi 2007•Avrupa ve Biz 2007•Batılılaşma Yolunda 2007•Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek-3 2007•Mekân ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı 2007 Kırım Tatarı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen İlberli Ortaylı sosyal medyada birçok caps'e konu oluyor. Vatandaşlar Ortaylı'mın hayat hikayesine yönelik ayrıntıları öğrenmek istiyor. Bu bağlamda araştırma yapanlar, İlber Ortaylı kimdir, kaç yaşında? İlber Ortaylı evli mi, nereli? sorularına yanıt arıyor. İLBER ORTAYLI KİMDİR, KAÇ YAŞINDA, NERELİ? İlber Ortaylı 1947 yılında Avusturya Bregenz’de doğdu. Kırım Tatarı bir ailenin çocuğudur. 2 yaşında ailesi ile birlikte Türkiye’ye göç etmiştir. Ankara Atatürk Lisesinden mezun olduktan sonra üniversite eğitimi için Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesini tercih etmiş daha sonra Tarih bölümünü de okumuştur. Büyük Tarih profesörü Halil İnalcık’ın öğrencisidir. İlber Ortaylı yüksek lisans çalışmasını Chicago Üniversitesinde Merhum Halil İnalcık ile yapmıştır. Yaşayan kütüphane olarak isimlendirilen Türk tarih profesörü İlber Ortaylı 7’den 70’e herkese tarihi sevdiren ince ve keskin zekâsı, esprili karakteri ile Türk halkının bağrına bastığı Türk Tarih Kurumu Şeref Üyelerinden biridir. İlber Ortaylı Viyana’da Dil, Tarih ve Coğrafya eğitimi almıştır. 1974 yılında Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinde doktor olarak göreve başladı. Osmanlı İmparatorluğunda Alman Nüfuzu çalışması ile doçentliğe akademik politikalarına karşı geldi tepki olarak istifasını verdi İlber Ortaylı. İstifasından sonra birçok ülkede misafir öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1989 yılında tekrar Türkiye’ye döndü ve Profesör oldu. Yabancı ve yerli birçok dergide Osmanlı ve Rus tarihi ile yazılar yayınladı. Türkiye’nin önde gelen üniversitelerinden olan Galatasaray ve Bilkent üniversitelerinde konuk öğretim üyesi olarak görev müzesinde Müze Başkanı oldu ve 2012 yılında yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı. Geçtiğimiz yıl tarih alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülüne layık görüldü. 7 dil bilen büyük tarih üstadı İlber Ortaylı akademik yaşamı boyunca birçok kitap yazmış ve çeşitli ödüllere layık görülmüştür. Kaleme aldığı kitaplar gencinden yaşlısına herkesin okuması gereken eserlerdir. Geçtiğimiz aylarda bitirdiği Gazi Mustafa Kemal Atatürk kitabı çok satanlar listelerinde ilk sıralarda yerini hala korumaktadır. İLBER ORTAYL’NIN ESERLERİ •Tanzimat'tan Sonra Mahallî İdareler 1974•Türkiye'de Belediyeciliğin Evrimi İlhan Tekeli ile birlikte, 1978•Türkiye İdare Tarihi 1979•Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu 1980•Gelenekten Geleceğe 1982•İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı 1983•Tanzimat'tan Cumhuriyet'e Yerel Yönetim Geleneği 1985•İstanbul'dan Sayfalar 1986İngilizce Studies on Ottoman Transformation 1994•Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devleti'nde Kadı1994•Türkiye İdare Tarihine Giriş 1996•Osmanlı Aile Yapısı 2000•Tarihin Sınırlarına Yolculuk 2001•Osmanlı İmparatorluğu'nda İktisadî ve Sosyal Değişim 2001•Osmanlı Mirasından Cumhuriyet Türkiyesi'ne Taha Akyol ile birlikte, 2002•Osmanlı Barışı 2004•Barış Köprüleri Dünya'ya Açılan Türk Okulları 2005•Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek-1 2006•Kırk Ambar Sohbetleri 2006•Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek-2 2006•Eski Dünya Seyahatnamesi 2007•Avrupa ve Biz 2007•Batılılaşma Yolunda 2007•Osmanlıyı Yeniden Keşfetmek-3 2007•Mekân ve Olaylarıyla Topkapı Sarayı 2007 İlber Ortaylı, 21 Mayıs 1947 tarihinde Avusturya Bregenz'de bir göçmen kampında Kırım Tatarı bir ailenin çocuğu olarak doğmuştur. Annesi Şefika Hanım, babası Kemal Ortaylı'dır. 1949 yılında 2 yaşındayken ailesiyle birlikte İstanbul'a taşındılar. Sonra taşındıkları Ankara'da etlik ilkokulunda okudu. Almanca öğrenmesi için kaydettirildiği İstanbul Avusturya Lisesi'nde hazırlık ve ortaokul birinci sınıfı okuduktan sonra Ankara Atatürk Lisesi'ne geçti. Atatürk Lisesi'nden 1965 yılında mezun oldu. Annesi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde görev alan İlber Ortaylı, Rusça'yı, Rusya tarihini ve edebiyatını annesinden öğrendi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi 1969 ile Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü'nü bitirdi. Viyana Üniversitesi Slavistik ve Orientalistik Bölümü'nde öğrenim gördü. Chicago Üniversitesi'nde master çalışmasını Prof. Halil İnalcık ile yaptı. "Tanzimat Sonrası Mahalli İdareler" adlı tezi ile 1974 yılında doktor, "Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu" adlı çalışmasıyla 1979 yılında doçent oldu. 1982 yılında devletin akademik politikalarına tepki olarak görevinden istifa etti. Viyana, Berlin, Paris, Princeton, Moskova'da misafir profesör olarak ders verdi, Roma, Sofya, Cambridge, Oxford ve Tunus üniversitelerinde seminerler ve konferanslar verdi. Yerli ve yabancı bilimsel dergilerde Osmanlı tarihinin 16. ve 19. yüzyılı ve Rusya tarihiye ilgili makaleler yayınladı. 1989'da Türkiye'ye dönerek profesör oldu. 1989-2002 yılları arasında Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde İdare Tarihi Bilim Dalı Başkanı olarak görev yapmış, 2002 yılında Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Tarihi anabilim dalı başkanı olmuştur.. İki yıl sonra da Bilkent Üniversitesi'ne konuk öğretim üyesi olarak görev yaptı. Galatasaray Üniversitesi Senato üyesidir. Ayrıca İlke Eğitim ve Sağlık Vakfı Kapadokya Meslek Yüksekokulu Mütevelli Heyeti üyesidir. 2004 yılında TRT 2'de başlayıp TRT Türk'te hafta sonları yayınlanan "İlber Ortaylı ile" adlı belgeseli sundu. 2009 Yılında NTV'de "İlber Ortaylı ile Tarih Dersleri" adlı bir program yaptı. 2011 yılında Bloomberg HT kanalında da "İlber Ortaylı ile Zaman Kaybolmaz" adlı bir program yaptı. Topkapı Sarayı Müzesi'nin 2005-2012 yılları arasında başkanlığını yaptı. 2012 yılında yaş haddinden emekli oldu. Halen Milli Saraylar Bilim Kurulu Başkanı'dır. İlber Ortaylı, Uluslararası Osmanlı Etüdleri Komitesi Başkan yardımcısı ve Avrupa İran Tetkikleri Cemiyeti üyesidir. İlber Ortaylı; Türkçe; ileri seviyede Almanca, Fransızca, İngilizce, İtalyanca ve Rusça; orta seviyede Kırım Tatarca, Slovakça, Romence, Sırpça, Hırvatça, Boşnakça, Arapça, Farsça, Latince, İbranice, Antik Yunanca ve Yunanca bilmektedir. 5 Kasım 2012 - 11 Mart 2013 tarihleri arasında gazeteci-yazar Mehmet Barlas ile beraber "Her Zaman" isimli bir tarih programı yaptı. 1981 yılında Mersin eski Senatörü Dr. Talip Özdolay'ın kızı Ayşe Özdolay ile evlendi ve bu evlilikten Tuna adında bir kızı oldu. Daha sonra 1999 yılında eşinden boşandı. Ortaylı, bilgisayar ve İnternet kullanmayı sevmemektedir. Herhangi bir sosyal medya sitesinde adına açılmış hesapların hiçbiri kendisinin değildir.[13] İlber Ortaylı'nın ayrıca çocukluğundan beri büyük bir tutku ve özenle biriktirdiği minyatür otomobillerden oluşan büyük bir koleksiyonu vardır. Ödülleri 2001 - Aydın Doğan Ödülü'ne layık görüldü. 2006 - "Avrupa ile Akdeniz arasında Lazio" ödülü 2007 - Puşkin Ödülü, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından Eserleri Osmanlı İmparatorluğu'nda Alman Nüfuzu 1980 Tanzimattan Sonra Mahalli İdareler Türkiye İdare Tarihi Gelenekten Geleceğe 1982 Osmanlı Toplumunda Aile 2000 Osmanlı Mirası 2002 Osmanlı'yı Yeniden Keşfetmek 2006 Arapça, Yunanca, İngilizce ve Sırpça'ya çevrildi. Son İmparatorluk Osmanlı 2006 Osmanlı Barışı 2007 Üç Kıtada Osmanlılar 2007 Tarihin Sınırlarına Yolculuk 2007 İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı 2008 Macarca, Yunanca, Sırpça, Makedonca ve Sırpça'ya çevrildi. Tarihimiz ve Biz 2008 Türkiye'nin Yakın Tarihi 2010 Defterimden Portreler 2011 Tarihin Gölgesinde 2011 Yakın Tarihin Gerçekleri 2012 Cumhuriyetin İlk Yüzyılı 2012 İlber Ortaylı Seyahatnamesi, Timaş Yayınları 2013 İmparatorluğun Son Nefesi, Timaş Yayınları 2014 Eski Dünya Seyahatnamesi, Timaş Yayınları 2014 Türklerin Tarihi, Orta Asya'nın Bozkırlarından Avrupa'nın Kapılarına, Timaş Yayınları 2015 Türklerin Tarihi, Anadolu'nun Bozkırlarından Avrupa'nın İçlerine, Timaş Yayınları Nisan 2016 İttihat ve Terakki2016 Hukuk ve İdare Adamı Olarak Osmanlı Devletinde Kadı2016 Osmanlı’ya Bakmak Osmanlı Çağdaşlaşması2016 İstanbul'dan Sayfalar2016 D. Çalışılan BSN/Temyiz dilekçesi BSN/Ehl-i Kitap Bediüzzaman/Hıdırellez. Bediüzzaman'ın dikkat çektiği 12 çeşit istibdat ALFABETİK BSN/Abdulhamid II BSN/Akademisyenler. Bediüzzaman/Annamarie Schimmel. BSN/Adalet. BSN/Allah'ın varlığının en büyük delillerinden birincisi Hz Muhammed'dir. BSN/Avukatları BSN/Bekir Berk. BSN/Ben de savcıyım. BSN/Boyun etmediği dört kumandan. BSN/CHP'li Rizeli Bakan Ali Topuz. BSN/Cüppe. BSN/Denizli hapsi/Hakim Hesna hanım. BSN/Deprem. BSN/Ehl-i Kitap. RNK/Ekolleri. BSN/Ermeniler. BSN/Hasan Basri Çantay BSN/Hasan Hüsnü Erdem BSN/Hilal-i Ahmer Cemiyeti. BSN/Hikmet/Ben kimim?. BSN/Hüviyetleri. BSN/Hulusi/Tavafukun sırlarını açmaya başlamıştınız. BSN/Kabri. BSN/Kendi ağzından özgeçmişi. BSN/Japon Kumandanı dostu ve Japonya'da Türk Camii• BSN/Matematik• Maidet-ül Kuran ve Hazinet-ül Bürhan• BSN/Mesnevi-i Nuriye'nin ve İşarat-ül İ'caz tefsirinin tercümesi• BSN/Mevlid• BSN/Musibet• BSN/Namaz• BSN/Namaz Beyannamesi BSN/Nurettin Topçu• BSN/Özel defterine yazdığı 33 hadis-i şerif• BSN/Ramazan/Yemesi içmesi• BSN/Salih Özcan BSN/Savunma• BSN/Sürgün/Ramazan/Öküz efendi• BSN/Ramazan/İmamlar çok hızlı teravih kıldırıyor• BSN/Resimleri• BSN/Ramazan• Bediüzzaman Said Nursî/Ramazan• BSN/Ramazan/İmamlar çok hızlı teravih kıldırıyor• BSN/Saray• BSN/Sanat• BSN/Savcı/Tuuh demesi• BSN/Sürgün/Ramazan/Öküz efendi• BSN/Ses kaydı• BSN/Şarkta senin gibi başka büyük alim var mı?• BSN/Özel defterine yazdığı 33 hadis-i şerif• Bedîüzzamân’ın Tercüme-i Hâli / Müküslü Hamza• BSN/Temyiz dilekçesi• BSN/Bediüzzaman'ın Telif Ettiği Eserler Listesi BSN/Turgut Özal• BSN/Varisleri• HAS TALEBELERİ BSN/Talebeleri• Selanikli Mehmet Kayalar• BSN/Mehmet Kayalar• BSN/Bekir Berk• Elazığlı BSN/Hulusi Yahyagil• BSN/Hulusi/Tavafukun sırlarını açmaya başlamıştınız Sinoplu Hasan Atıf Egemen• BSN/Atıf Egemen• Senirkentli BSN/Ali İhsan Tola Kastamonulu BSN/Mustafa Sungur• Tillolu BSN/Said Özdemir• BSN/Hüsrev Altınbaşak• BSN/Hüsrev Efendi• Diğer talebeleri Selami Özer• BSN/Emin Çayırlı BSN MAHALLERİ BSN/Eskişehir Bediüzzaman/İstanbul• Bediüzzaman Said Nursi/Afyon hapsine kamyonla götürüldü D - Drive dan word olarak indirme linki PortalRNK . RNK . ŞablonRisale bakınız RNK BSN ŞablonBSN bakınız. Risale şablonları Risale-i Nur Külliyatı TARİHÇE-İ . Küçük Sözler. MEKTUBAT . LEM'ALAR . ŞUALAR . ASÂ-YI MUSA - HUTBE-İ ŞAMİYE . İŞARATÜ’L-İ’CAZ - SÜNUHAT - TULÛAT - MÜNAZARAT .[MESNEVÎ-İ NURİYE .MEYVE RİSALESİ . GENÇLİK REHBERİ HANIMLAR REHBERİ. SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ . ZÜLFİKAR . İMAN VE KÜFÜR MUVAZENELERİ Lahikalar Kastamonu Lâhikası .BARLA LÂHİKASI . Emirdağ Lahikası-I . Emirdağ Lahikası-II Eski Said Dönemi Eserleri; Makalat; Kızıl İcaz; İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi Yahut Divan-ı Harb-i Örfi ve Said Nursi; Nutuk; Bediüzzamanın Selanik'de Hürriyete Hitabı. Münazarat; Münazarat/İlk Baskı Hutbe-i Şamiye; Deva’ül-Yeis Zeylinin Zeyli; Nokta; Hutuvat-ı Sitte;Sünuhat; Rumuz; Şuaat-ı Marifetü’n-Nebi; Tuluat; İşarat; Hakikat Çekirdekleri I ve II; Lemaat RNK/Fihrist . Fihriste-i Mektubat . Sözler/Fihrist. RNK/Tercümeleri. RNK/English RNK/Arabi RNK/Azerice Wikimedia RisaleRNK RisaleRisale-i Nur RisaleSözler * RNK/Ansiklopedik bilgiler * RNK/Almanca * RNK/Audio * RNK/Ayasofya * RNK/Cemil Meriç * RNK/Dua * RNK/Ebter * RNK/Evrad * RNK/Farisi * RNK/Fihrist * RNK/Gıybet * RNK/Hata-Savab Cetveli Hata-Savab Cedveli * RNK/Hayal * RNK/Hizb * Hikem-i Ataiye * RNK/Kedi * RNK/Şazeli * RNK/İlk Dönem Eserleri * RNK/Japonya * RNK/Konyalı Mehmet Vehbi Efendi * RNK/Kürtçe * RNK/Müdafaaları * RNK/MüddeiUmum/İddianamesi/Hata-Sevap Cetveli * RNK/Mikrop * RNK/Rusça * RNK/Sosyalizm * RNK/Savunma * RNK/Talebeleri * RNK/Tercümeleri * RNK/Taziye YİRMİ BEŞİNCİ LEM'A  * RNK/VİDEO * RisaleHizb-ül Hakaik . * RisaleHizb-i Nur'il Ekber Zülfikar . * RisaleHizb-i Azam-ı Kur'anî . * RisaleHizb'ül Ekber-in Nuri . * RisaleHizb-ül Mesnevi-ül Arabi RNK/Diyanet İşleri Başkanlığı ve Bakanlar Kurulu Kararı RNK/Ekolleri BSN/Matematik RNK/MüddeiUmum/İddianamesi/Hata-Sevap Cetveli RNK/Rusça FIRST WORD/English&Turkish for students Kaynaklar Karşılaştırmalı web 52 dilde Nur Külliyatı Okuma Konu fihristli - Risale-i Nur Cep/Web indir Risale-i Nur Kütüphanesi Risale-i Nur Enstitüsü Köprü Dergisi Risale-i Nur Eksenli Akademik Çalışmalar Audio&Video Risale-i Nur Videoları dinleme/indirme sayfası Youtube RNK Videoları Altyazılı [1] MP3 formatında dinleme/indirme sayfası İndirme İngilizce PDF ve Word [2] Arabi [3] Azeri[4] Necmettin Şahiner den alındı İlber Ortaylı ''Bediüzzaman Said Nursi'' Hakkında İlber ortaylı, üstadın hayatına ve eserlerine 'vukufiyeti nisbetinde' yer yer noksan bir izahat yapmıştır. Paylaşımımız, yapmış olduğu izahatın bütününü tasdik ve teyit ettiğimiz manasında değildir... Yedinci Şuâ Mühim bir ihtar ve bir ifade-i meram Bu ehemmiyetli risalenin, herkes herbir meselesini anlamaz. Fakat hissesiz de kalmaz. Büyük bir bahçeye giren bir kimsenin, o bahçenin bütün meyvelerine elleri yetişmez. Fakat, eline girdiği miktar yeter. O bahçe yalnız onun için değil; belki, elleri uzun olanların hisseleri de var. Bediüzzaman Said Nursi, Miladi 1878 te Bitlisin Hizan ilçesine bağlı İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğdu. Babasının adı Mirza, annesinin Nuriyedir. Ağabeyi Molla Abdullah'ın ilim tahsil etmesinin kendisine kazandırdığı itibara imrenerek 9 yaşında Tağ köyünde Muhammet Emin Efendi 'nin medresesindealttaki resim öğrenime başladıysa da çok geçmeden Nurs'a döndü ve haftada bir gün gelen ağabeyinden temel bilgileri öğrenmekle tahsilini devam ettirdi. Öğreniminin en verimli safhası, 15 yaşındayken 1888'deMuhammet Celalî'den ders aldığı üç aylık devredir. O zattan Molla Cami'den nihayete kadar, ortalama on yılda okutulan bütün metinleri üç ayda okuyup diploma aldı. Kitaplardan sadece anahtar bilgileri ilimlerini kapsayan bu Öğrenimin ardından,sıcaktan kavrulmuş toprağın suyu yutması gibi temel ilimlere yöneldi. Usûl'den Cem'ül-Cevâmi, Kelâm'dan Şerhül-Mevâkıf gibi ağır metinlerden günde ortalama iki yüz sayfalık bir kısmı anlayarak sıralarda Şirvandaki ağabeyinin yanına gittiğinde icâzet aldığını söyleyince o inanmamış, sıkı bir sınamadan sonra küçük kardeşinin kendisini geçtiğini görerek talebelerinden gizlice ondan ders almaya başlamıştı. Siirt'te Molla Fethullah da imtihan sonucunda durumunu tespit etmiş, yanında bulunduğu bir hafta içinde, günde bir-iki saatlik meşguliyetle Sübkî 'nin Usûl-i Fıkh'a dairCem'ül Cevâmi eserini ezberlediğini görünce zeka ile hafıza kuvvetinin ifrat derecede bir kimsede bir araya gelmesi nadirdir deyip hayretini belirtti ve kitabına şu cümleyi yazdı Cem'ul Cevâmi Kitabının tamamını bir haftada ezberlemiştir. sonunda ünü, Siirt, Bitlis gibi bölge valilerinin, O'nu korumaya mecbur kalacakları boyutlara vardı. Tillo'daKubbeyi Hasiye türbesinde inzivada Kamus-u Muhit'i ezberlerken bir gece Abdülkadir Geylâni'yi rüyasında görür. Git Miran aşireti reisi Mustafa Paşa'yı hidâyete davet et; zulümden vazgeçip namaza, emr'i ma'rûfa başlasın der Molla Said, derhal Miran aşireti ne doğru Tillo'dan hareket eder. Büyük bir cesaretle tebliğini yapar. Paşa,onu öldürmeye kalkar fakat sonunda yola gelir. Bir süre Mardin'de ikamet eden Molla Said, çok genç yaşta içtimayî ve siyasî hadiselerle ilgilenmeye başlar. Kendisinden endişelenen Mardin mutasarrıfı onu, muhafızlarla kelepçeli olarak Bitlis Valiliğine sevk ettirir. Namaz kılmak için kelepçelerinin çözülmesini ister. Jandarmalar kabul etmeyince kendisi açar. Jandarmalar, bu hali keramet addedip hayretler içnde kalırlar; özür dileyip her türlü hizmete amade olduklarını söylerler. İleriki yıllarda Bediüzzaman'a; kelepçeleri nasıl açtın? diye soruluncaBende bilmiyorum, olsa olsa namazın kerametidir diye cevap vermiştir. Bitlis'te vali ile bazı memurların içki alemi yaptıklarını öğrenince emr-i maruf yapar. Önce hiddetlenen vali, az sonra onu geri çağırtarak, Herkesin bir üstadı vardır. Artık benim de üstadım sensin der. Der. İşbu Vali Ömer Paşa ona sarayında yer ayırır, ısrarla iki sene misafir eder, kızı ile evlendirme isteğini Bediüzzaman kabul etmez. Birgün meşhur şeyhlerden Muhammet Küfrevî 'nin kendisine bedua ettiğini işitince onu ziyaret eder. Küfrevi hazretleri kendisine iltifat edip teberrüken ders verir. Said'in bir hocadan okuduğu en son ders budur. Böylece o haberin asılsız olduğu da ortaya çıkmıştır. Van Valisi Hasan Paşa 'nın daveti üzerine 1893'te 15 yıl sürecek olan Van ikametini başlar. Burada öğretim ve irşad hizmetini yaparken hükûmet görevlileri ve muallimlerle de temasta bulunur; geleneksel ve Kelâm ilminin, islam akâidini yeni dünya şartları karşısında açıklamaya yetmediği kanaatine vardı ve fen bilimlerini öğrenmeye koyuldu. Coğrafya, matematik, fizik,kimya, jeoloji, astronomi, biyoloji, tarih ve felsefe'ye dair kitapları, o ilimlerin uzmanlarıyla konuşacak derecede öğrendi. Molla Said, kendisine has bir öğretim usûlü geliştirdi. İlim ehli ona Bediüzzaman lakabını vererek değişik özelliklerini ifade etmek istediler. Bulunduğu ortamda yaşayan âlimlerden, şu yönlerde farklı bir tutumu vardı 1-Maaş ve hediye kabul etmiyordu. 2-Kendisine sorulan tüm sorulara cevap verdiği halde ilim ehlinden hiç kimseye soru sormuyordu. 3-talebelerini da zekât ve hediye kabülünden men ediyordu. 4- Dünyada mücerred kalmak istiyor; ev,bark, eşya, aile kaydı altına girmiyordu. Günün birinde Vali Tahir Paşa, bir gazetedeki şu müthiş haberi gösterir İngiltere Sömürgeler Başkanı Gladston, mecliste Kur'an'ı gösterip müslümanları bu kitaptan uzaklaştımadıkça onlara tam hâkim olamayız. Demiştir. Bu dehşetli haber, Bediüzzaman'ın şahikasına ulaşmış olan iman heyecanında dalgalanmalar meydana getirerek ; Kur'an'ın sönmez ve söndürelemez mânevi bir güneş olduğunu Dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim! Der. Fen bilimleri adına Batı'dan gelecek dalâletlere karşı koymak üzere ideal edindiği üniversiteyi Van veya Diyarbakır'da açmak düşüncesiyle 1896'da İstanbula alamayınca aynı maksatla 1907 yılında İstanbul'a ikinci defa Fatih semtindeki Şekerci Han'a yerleşiralttaki resim. Kısa zamanda İstanbul'da şöhreti yayıldı[] Dinî ilimler alanında sorulan her soruya ikna edici cevaplar dair o zaman üniversit öğrencisi olup bizzat kendisine soru soran Hasan Fehmi Başol Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi ve başkanı, Ali Himmet Berki Yargıtay Başkanı gibi- birçok şahid vardır. Hilafet merkezinde siyasî temaslarla İslâm'a hizmeteden Bediüzzaman meydanlarda, kürsülerde sık sık görünüyordu. Meşrutiyetin ilanından sonra bazı arkadaşlarıyla İttihad-ı Muhammedî cemiyetini müslümanları üyesi sayan bu cemiyet, hızlı bir gelişme kaydetti. Geldiği ileri sürülen Hürriyetin şer'î sınırlar çerçevesinde kalması için gayret gösteriyordu. Tanin , İkdam , Serbesti , Mizan , Şark ve Kürdistan ,Volkan gibi çeşitli gazetelerde yazıyordu. Devrin siyasi şartları içerisinde ve kaygan siyaset zemininde,geleneksel saltanat idaresinin devamının zor olduğun düşünüyor,bundan dolayı meşrutî idareyi bir çare olarak görüyordu. Eski hal muhal,ya yeni hal ya izmihlâl Halim Paşa, Babanzade Ahmet Naim,Filibeli Ahmet Hilmi, Mehmet Akif, Elmalılı gibi birçok İslâmcı ilim ve fikir adamı da böyle düşünüyorlardı. Fakat çok geçmeden İttihat ve Terakki hükümetinin, daha çok menfi tesirler altına girdiğini görünce doğru bildiğini söylemekten geri durmamıştır. Bu arada 31 Mart hadisesi oldu; birçok hoca arasinda o da tutuklanıp idam istemiyle yargılandı. Sıkı Yönetim Mahkeme BaşkanıHurşit Paşa 'nınSende Şeriat istemisşin öyle mi? sorusuna şu cevabı verdi Şeriatın bir hakikatına bin ruhum olsa feda etmeye Şeriat,sebeb-i saadet ve adalet-i mahz ve ihtilalcilerin istediği gibi değil! Kendisine yapılan ithamlara karşı yaptığı uzun savunma,daha sonra iki defa tab edilmiştir. Cesurca müdafaası neticesinde idam beklerken beraat etti. Mahkeme heyetine teşekkür etmeksizin mahkemeden çıktı. Beyazıd'dan sultanahmed'e kadar kendini izleyen bir halk kitlesi önünde Zalimler için yaşasın cehennem! nidasıyla ilerledi. İsyan eden sekiz taburu itaate sevk ettiği sabit olunca Sıkı Yönetim Mahkemesi, onun isyana katılmadığını anlamış ve beraat ettirmişti. bu olaydan sonra İstanbul'da fazla kalmaz, 1910 yılında Van'a gitmek üzere İstanbul'dan ayrılır,Batum yoluyla Van'a giderken Tiflis'e uğrar. Tiflis'te Şeyh San'an tepesinde bir Rus polisiyle ilginç bir konuşması geleceğinden ümitli olduğunu ifade etmesi üzerine polisin çağdaş müslümanların esir, zayıf fakir olup varlık göstermelerinin imkansız olduğunu söylemesine karşılık verdiği şu keramet cevap 90'lı yıllardan sonra meşhur olmuştur Müslümanlar tahsile gitmişler ; işte Hindistan, İslâm'ın kabiliyetli bir evladıdır,İngiliz lisesinde okuyor. Mısır İslam'ın, zeki bir mahdumudur,İngiliz Mülkiye mektebinden ders alıyor,Kafkas ve Türkistan İslamın iki bahadır oğullarıdır,Rus harbiyesinde talim ediyorlar Nur talebelerin'den bir hizmet grubu 1995 yılında Tiflis şehrinde bir özel lise açmışlardır. Daha sonra Van bölgesini dolaşarak ilmî içtimaî konularda etrafı aydınlatır. Gezileri esnasında kendisine sorulan surulara verdiği cevaplar,Münâzarat adlı bir kitapta toplanmıştır. 1911 kışında Şam'a gittiğinde oralı bazı âlim dostlarının ricası üzerine Emevi Camii'ndealttaki resim tarihi bir hutbe verdibu hutbenin Arapça orijinali küçük bir kitap halinde iki defa yayınlandılktan sonra bizzat müellif tarafından Türkçe tercümeside yayınlanmıştır. Bu hutbede İslâm dünyasını geri bırakan etkenlerin şunlar[] olduğunu tespit eder 1-Yeis . 2-Toplum hayatında sıdkın doğruluğun ölmesi. 3-Düşmanlık birbirine bağlayan manevi bağları bilmemek .5-İsdibdat . Baskı.6-Şahsî menfaat peşinde koşma. Bu hastalıkların ardından tedavi yollarını da göstermektedir. Bu hutbenin bir yerinde, 50 sene sonra gelecek nesillere hitab ettiğini söyler ki,yirminci asrın son üçte birinde onun eserlerinin daha büyük bir yayılma göstermesi,bu hitabın tam yerinde olduğuna delil teşkil eder. 1913 yılında, Van'da kurmayı planladığı üniversite için devlet, 19 bin altın tahsis ettiysede şim- diki üniversite kampüsünün de yerleştiği Edremit semtinde temeli atılan üniversite, 1. Dünya Savaşı sebebiyle tamamlanamadı. 1915 yılında cihad fetvasına beş alimden biri olarak imza attı. Fetvayı kuzey Afrika'da dağıtıp Van'a döndü. BEDİÜZZAMAN,fiilî olarak da cihadın içindeydi. Kafkas cephesinden sonra Van tarafına geçip, Anadolu savunmasına katıldı Çoğunu talebelerinin oluşturduğu gönüllü milis kuvveti, beş bin kadar askerden meydana geliyordu. Bir yandan bu alaya kumanda eder iken fırsat buldukça at üstünde talebelerinden Molla Habib'eİşârât'ül-İ'caz tefsirini arapça olarak yazdırıyordu. Bitlis müdafaası esnasında birliğinden üç talebesiyle kalıncaya kadar çarpıştı. Sonra yaralı bir vaziyette esir düşüp Sibirya'daki Koşturmaya'ya gönderildi. yandaki resim Bir esir kampını teftişe gelen Rus Başkumandanı Nikola Nikolaviç'in önünde herkes ayağa kalkarken o sorulunca ben İslâm alimiyim. İmanlı kimse gayri müslime kıyam edemez cevabını andan idamını emretmişken Bediüzaman'ın son arzusu olan iki rek'âtlık namazından sonra emri- ni geri hadiseyi kendisi anlatmamış,esir kampında beraber bazı zâtların tanıklığına dayanarak tarihçi Abdurrahim Zapsu Ehl-i Sünnet Mecmuası,1948, 46 yayınladıktan sonra tasdik etmiştir. Komünizm ihtilali ile sarsılıp bölünen Rusya'nın karmaşıklığından faydalanarak 4 yıl süren esaretten firar ile kurtulup Petrsburg, Varşova, Viyana yoluyla 1334 yılında İstanbul'a dönmeye muvaffak olur. Dünya savaşından donra, 1918 yılında kurulup Osmanlı Devleti'nin en yüksek din kurulu durumunda olan Dar'ül-Hikmeti'l-İslâmiye üyeliğine Orduy-ı Hümayun adayı olarak tayin edildi. Bu kurulda İzmirli İsmail Hakkı,Şeyh Saffet yetkin gibi zâtlar üye olup Mehmet Akif de kurulun genel sekreteriydi. Harbin sonuna doğru İngiliz siyasetinin iç yüzünü ortaya koyan Hutuvvât-ı Sitte adlı risâlesini yayınlamış ve İstanbul'un her tarafına dağıttırmıştı. İngilizler 1920 yılında İstanbul'u işgal edince bu risâle, İngiliz Başkumandanına gösterilir ve BEDİÜZZAMAN'ın bütün kuvvetiyle aleyhte bulunduğu kendisine ihbar edilir. Kumandan onu idam etmeye niyetlendiyse de böyle bir hareketin,Doğu Anadolu'da büyük bir kargaşaya ve İngiliz aleyhtarlığına sebeb olacağı yönündeki uyarıları dikkate alarak bu kararından vazgeçer. İşgal döneminde İngiltere Angligan Kilisesi baş papazı, İslâm hakkında kapsamlı altı soru hazırlamış ve yetkili din âlimlerinin cevaplarını istemişti. Elmalı'lı Muhammet Hamdi Yazır , Abdülaziz Çavuş gibi bir kaç zât,küçük bir kitap çapında cevaplar hazırladılar. BEDİÜZZAMAN ise Ben onlara bir tek kelimeyle bile cevap vermem Cevabım tükürüktür deyip bu tutumunun sebebini şöyle açıklamıştırÇünkü zalim devletin,ayağını boğazımıza bastığı dakikada, papazlarının mağrur bir eda ile suâl sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım gelir. Bu cevap, onun farkını ve mizacını gösteriyor. Üstad, bu kişilerin maksatlarını keşfedip İşte biz, adamı böyle yeneriz. Şayet sizin dininiz hak olsaydı bu perişan vaziyete düşmezdiniz. Şimdi bizim üstünlüğümüzü anlayın bakalım! dercesine bu soruları yönelttiklerini keşfedip bu ağır cevabı vermişti. 5 Mart 1920'de Hamdullah Suphi, V. Ebuziyya, Mazhar Osman, F. Kerim Gökay, Süheyl Ünver, M. Şekip Tunç ve Hakkı Tarık Us ile Yeşilay'ı kurdu. 1921 yılının Ocak ayında İskilipli Atıf Mustafa Sabri, Ermenekli Saffet efendilerle Müderrisler Cemiyetini kurdu. Anadolu'da başlatılan İstiklâl hareketini destekledi. Şeyhülislâm Dürrizâde'nin bu hareket aleyindeki fetvasının, esaret altında verilmiş olduğundan geçersiz olduğunu belirtti. İstanbul'daki önemli ve başarılı hizmetlerinden dolayı Ankara hükûmeti, onu Ankara'ya davet etti. Ben tehlikeli yerde mücadele etmek istiyorum diyerek bu teklifi kabul etmedi. Zaferden sonra 9 Kasım 1920' de davet tekrarlandı ve bu defa kabul etti. Meclis'de,resmî karşılama töreni yapılmasına dair karşı dinî yönden lâkayd olduklarını görünce 19 Ocak 1923'te üç sayfalık bir beyannname dağıtarak onları kılanlara altmış mebus daha olan küçük bir odayı, büyük bir mescid haline üniversiteyi gündeme getirdi; 163 milletvekilinin oyu ile bu iş için yüzellibin banknot ödenek ayrıldı. Bediüzzaman, İslâm âleminde bir dirirliş olacağına dair kuvvetli ümidi sebebiyle Ankara'ya bu yana tüm çabaları hep bunun açıdan bu yöndeki son teşebbüsü,Ankara'da karşısına kuvvetli engeller çıktı. Bir gün Meclis'te, Mustafa Kemal Paşa ile iki saat kadar görüşmüş; yapılacak inkılâbın Kur'an'dan kaynaklanması gerektiğini,Avrupalıları taklit etmenin doğru olmayacağını Kemal,Bediüzzaman'ın nüfûzundan istifade etmek için ona mebusluk,Darü'l-Hikmeti'l-İslâmiye gibi Diyanet'te azalık ve Şark Umumi Vaizliği'ni teklif Bediüzzaman kabul ortamı da değerlendirerek siyaset alanında yapacağı bişey kalmadığını düşünür;Van'a gidip Erek dağında bir mağarada inzivaya düşünce, aslında başka bir alandaki hareketi planlamak gayesiyle yapılan bir gerilim, koşmak için yapılan bir geri ilim ve medeniyet kisvesiyle girdiği, yöneticilerin çoüunun Avrupai fikirlere meftun olduğu, dini faaliyetlerin yasaklandığı,dinî eğitim veren okulların kapatıldığı, totaliter tek parti yönetimin hâkim olduğu bir dönemde teşkilâttan mahrum olarak dinî hizmetrealitede yok neticesiz kalmaya mahkum ani çıkışlara iltifat etmemiş;İslâm beldelerinden birine yerleşme,orada hizmete devam etme tekliflerini de kabul zaman mücadelenin kızıştığı yeri tercih etmiştir. SÜRGÜN EDİLMESİ[] Diyarbekir tarafında ortaya çıkan şeyh Said harekeine katılmadığı halde o kıyamın neticesindeŞubat 1925,kış mevsiminde Erzurum ve İstanbul'dan sonra Burdur'a ay orada kaldıktan sonra büsbütün tecrid etmek gayesiyle 1926'da, Isparta'ya bağlı dağlık ücra bir köy olan Barla'ya gönderildi. Barla da tecrit edmesine rağmen,Allah Teâlâ, kendi hesabının, mahlukların hesabını bozacağına aşikar bir delil göstermek başında bir köydeki birkaç köylüyle bile görüşmesi yasaklanmış, devamlı gözetim altında ihtiyar, garip, fakir bir insanın yazdığı hakikatleri dünyanın her tarafına yayıp hidayete susamış gönüllere ulaştırabileceğini Kur'ân-ı Kerîm'den başka kitabı yoktu. Barla öyle bir dirilişe kaynak oldu ki bir tarihçinin tesbitiyle "Türkiye'de dinsizlerin planını altüst etti."İman hareketi, dolaylı olarak içtimaî bir de netice aldı; Ceberrut Halk Parti idaresini de -şefi İsmet İnönü'nün ikrarı ile- deviren hareket oldu. Barla sürgünü ile Bediüzzaman'ın, 1925-1960 yılları arasında otuzbeş yıl süren hapis,sürgün,baskı dönemi yazma bilmekle beraber hattı düzgün ve güzel kâtiplere yazdırır,elden ele kopyalar çıkarmak suretiyle eserler yayılır, yazılanları da müellif bizzat tashih istifade imkânı siyasî ve malî sebepleri vardı asıl kültürel boyut üzerinde durmak inkılâbının bir emirle bin yıllık mazi ve kültürle ilgisinin kesilmesine karşı yeni nesile,Kur'ân harfleriyle yazılan eski kültürümüzü tanıtmak Nur, yazılışından otuz yıl sonra,1956'da matbaada o kadar zor şartlarda otuz sene boyunca bu işin ekol olaerak belki de tek temsilcisi hatta teksir makinasının bile olmadığı zamanda tek çare, bakarak el yazısı ile nüsha çoğaltmak kitaptan tek bir suret elde edebilmek için haftalarca aylarca yazmak sayısı Risale-i Nur hizmeti, şakirtlerin kollarını matbaa haline nüsha eser böylece çoğaltıldı ki böyle bir çalışma, tarihte misli görülmemeiş bir bir zaman sonra Üstad'ın sade fakat en şiddetli baskı dönemlerinde olduğu gibi serbestlik zamanında da pek semereli olan teşkilâtı kurulmuş bulunuyorduYerleşim merkezlerinde talebelerin irtibat merkezi olan medresedershane,kâtip talebeler, kitap ve mektup taşıyan Nur barla 'da sekizbuçuk yıl boş durmadığını gören islâm aleyhtarları rejim aleyhinde cemiyet kuruyor iddasında Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesi, hakkında dava keyfî olarak , tesettürle ilgili ayetin tefsirinden ötürü kendisine onbir ay hapis cezası verildi. Halbuki isnad edilen devlet düzenini değiştirmek için teşkilat kurma suçu sabit olsaydı ya idam veya müebbed hapis cezası verilmesi gerekirdi. Geçimini nasıl sağladığı hep merak şöyle demişti "Darü'l -Hikme-ti'l-İslâmiye'de aldığım maaştan çoğunu, o zaman yazdığım kitapların tab'ına sarf ettim;az bir kısmını hacca gitmek için iktisat ve kanaat bereketiyle o cüz'i para bana dokuz yıl kâfî o mübarek paradan bir miktar konusunda Emirdağ'da da şöyle sene iki yüz banknot ile şiddetli iktisat ile idare ettim. Palto ve fanila ve pabucunu satmakla maişetini temin eden.... 27 Mart 1936'da Eskişehir hapishanesinden çıktıktan sonra Kastomonu'ya sürgün edilip polis karakolunun karşısında bir eve yerleştirildi.alltaki resim Tedbirli bir tarzda, civardan hizmete gelenler vasıtasıyla eserlerini yayıyor,Isparta ve diğer yerlerle irtibatı devam sekiz yıl kaldıktan sonra, bu hizmetin durdurulamayıp daha da yayıldığı görülünce 1943'de 126 talebesiyle Denizli Ağır Ceza Makhemesi'ne Necati Lügal,Prof ve Türk Tarih Kurumu'nunda incelemesi neticesinde"Bediüzzaman'ın siyasî faaliyeti ilmî , tefsiri mesleğinde cemiyetçilik ve tarîkatçılık yoktur." 130 parçalık külliyatın hepsine 15 Haziran 1944 günü beraat kararı verilip bu karar temyizce de tasdik edildi. Denizli mahkemesinde kendiside tarihi bir müdafada bir yerinde şöyle demişti "Evet,biz bir cemiyetiz ve öyle bir cemiyetimiz var ki;her asırda üçyüzelli milyon mensupları her gün beş defa namazla,o mukaddes cemiyetin prensiplerine kemâl-i hürmetle alâkalarını ve hürmetlerini gösteriyorlar....İşte biz,bu mukaddes ve muazzam cemiyetin efrâdındanız ve hususi vazifemiz de Kur'ânın imanî hakikatlarını tahkiki bir suretle ehl-i imana bildirip,onları ve kendimizi kurtarmaktır. Eğer laik cumhuriyeti soruyorsanız,ben biliyorum ki laik manası,bitaraf kalmak,yani hürriyet-i vicdan düsturuyla dinsizlere ve sefahatçilere ilişmediği gibi,dindarlara ve takvacılara da ilişmez bir hükümet telakki senedir ki hayat-ı siyasiye ve içtimaiyeden cumhuriye ne hal kesbettiğini billah,eğer dinsizlik hesabına,imanına ve ahiretine çalışanları mes'ul edecek kanunları yapan bir dehşetli şekle girmiş ise,bunu size bilâ-pervâ ilan ve ihtar ederim ki bin canım olsa,imâna ve âhirete feda etmeye hazırım....." Denizli hapishanesinden çıktıktan sonra hükümet,o'nu Emirdağı nda ikamete hizmeti ilerledikçe hakkındaki kanunsuz şiddet uygulaması "Denizli hapishanesindeki bir aylık sıkıntıyı,Emirdağ ikametinde bir günde çekiyordum..." süre sonrakaymakamlık,camiye çıkmasını olarak,sadece hizmetle ilgili olanlarla zaruret miktarı ile temas etme fırsatını,yaptığı gezintilerde insanlara kısa dersler verir,irşad ve nasihatte bulunurdu. Derken 1948 ocak ayında,ülkenin çeşitli yerlerinden toplanmış ellidört talebesiyle Afyon da tutuklandı. Afyon un soğuk kışında yetmişbeş yaşındaki ihtiyar birinin yirmi ay hücre hapishanesinde tutuklu kalması,ölüme terkedilmesi verilen sıkıntıların fazlalığını,bütün cemaate duyulan hiddeti teskin vasıtası saymakla memnun onunla gizlice görüşmeye çalışan talebeleri falakaya rağmen diğer hapishaneler gibi Afyon hapishanesi de "Medresey-î Yusufiye" ye ıslah-ı hal ceza süresini tamamlayan bazı mahkumlar"Kendimizi suçlu göstermek suretiyle onlarla beraber kalacağız hapishane müdürüne yazıp dedi ki" Rusya da bolşevizm fıtınası ve fransız ihtilali önce hapishanede Risale-i Nur şakirdleri Eskişehir,Denizli,Afyon da hapishaneleri ıslah etti.... Mahkeme kendisini yirmi ay mahkum etme kararı ın bu kararı bozmasına rağmen kanunsuz oylamalar ile tekrar aynı karar mahkum devam ederken demokrat parti iktidara gelip genel af ilan ancak 11 eylül 1956 da beraat sonra Emirdağ da ikamet hapishanesinden sonra mektepliler ve memurlar,hissedilir derecede onun halkasına dahil üniversiteli gençlerin yayınladığı Gençlik Rehberi adlı kitabı dava konusu olunca mahkeme için 1952 de İstanbul a resimler Bediüzzaman hazretlerinin 1952 yılında İstanbul'a geldiğinde çekilmiştir. Abdurrahman Şeref Laç ve Mihri Helav gibi değerli avukatlar savunmada yer beraatla gençlik,kendisine büyük ilgi bir ayrılıktan sonra istanbul a,sılaya gelir gibi te Isparta da ikamete parti iktidarının,ezanı asli şekliyle okunmasına imkan vermesi sebebiyle tebrik edip vatan ve millet hizmetinde muvaffakiyet temennisinde Risale-i Nur u serbest bırakıp,Ayasofya yıda cami haline irca eden bir mesaj te üç ay İstanbul da kalıp,fethin 500. yıl dönümü kutlamalarına da eserleri,talebelerinden bir kaç heyetçe yeni türk harfleriyle yayınlanmaya başladı. 1960 başlarında Ankara ve Konya'ya gitmesi siyasi çevreleri telaşa verince Hükümet, radyodan bildiri yayınlayarak Emirdağ'da ikamet etmesini istedi. İşte o hapishane dışındayken bile -1925 ve 1960 yılları arasında - böyle mahkum muamelesi gördü. Fakat Osman Yüksel'in dediği gibi o Mahkemelerden mahkemelere sürüklendi. Ama mahkumken bile hükmediyordu. 18 Mart 1960'da Emirdağ'dan Isparta'ya oradan da gizlice Urfa'ya gitti 21 Mart. Bakanlığın a- cele Urfa'yı terketme emrine, Urfa'lı siyasilerve halk karşı koydu. Emri tebliğ eden Emniyet Müdürü'ne Ağır takatim yok. Zaten buraya ölmeye geldim dedi. 23 Mart sabaha karşı Kadir Gecesi vefat etti. Tereke hakimi, saat, cübbe ve yirmi lira tespit edip kardeşine verilmesini hükme bağladı. 24 mart perşembe günü Halilurrahman Dergâhı 1960 gecesi Urfa'nın her tarafı askeri zırhlı birliklerce tutuldu. Saat demir parmaklıklar kesilip varyozlarla mezar yıkıldı. Ceset hiç bozulmamıştı. Sadece kefen biraz sararmıştı. Konya'dan askeri uçakla getirilen kardeşi Abdülmecid Nursî, mezarın naklinde hazır bulundurulmuştu. Onun verdiği bilgiye göre ceset, askeri uçakla geceleyin Afyon askeri havaalanına nakledildi. Oradan da karayoluyla Isparta tarafına götürülüp meçhul bir yere defnedildi. Yirminci asırda devlet yönetimini elinde bulunduranlar tarafından mezarda bile ona yapılan bu muamele, Üstâdın dalâleti ne derece çılgına çevirdiğinin bir göstergesidir. Kadir Mısıroğlu, Sebil dergisinde, 1970'de onu anarken kapak resmi olarak onun resmini koyup altına şu cümleyi yazmıştı Türkiye'de dinsizlerin planını altüst eden adam. Bu tarihi tespitin doğruluğunun yüzlerce delilinden biri de zalimlerin onun ölüsünden bile korkarak mezarını bilinmeyen bir yere nakletmeleridir. Ne var ki zalim insanların eliyle kader-i ilahî, onun ihlâslı bir dileğini gerçekleştiriyordu. Bir çok talebesinin yanında söylediği ve yazılı mektupları içinde neşredilen bir sözünde şöyle demişti Benim kabrimi, gayet gizli bir yerde bir-iki talebemden hiç kimse bilmemek lâzım geliyor... Dünyada beni sohbetten meneden bir hakikat, elbette vefatımdan sonra da, bu suretle, beni sevap cihetiyle değil, dünya cihetiyle menetmeye mecbur edecek.Bu hakikat ihlas olup, onu şöhretten, insanların manevi kabilden dahi olsa ücretlerin- den menetmektedir. Vefatından uzun seneler önce 1923'de yazdığı ve yeni harflerle de vefatından beşyıl önce yayınlanan Sözler kitabının sonunda imza kabilinden koyduğu ed-Dâi hatimesinde 1379'da vefat tarihini ve sonra mezarının yıkılacağını ve Asya'da İslâmiyet'in inkişaf edeceğini Allah'ın bildirmesiyle bildirmişti.Bu satırları yazan Üstad vefât ettiğinde, Hukuk Fakültesi öğrencisi idin ve o günlerde memleketim olan Ergani'de bulunuyordum. Bediüzzaman'ın vefat haberinin radyodan duyurulduğu gece, ilçenin müftüsü olan babam merhum M. Zeki Yıldırım'ın etrafında geniş bir terâvih cemaati ile çayhanede duyulunca babam beni evegöndererek Sözler'i getirmemi söyledi. Getirdim. Üstâd'ın imzam dediği ed-Dâi kıtasını okuduk. / S. Yıldırım / . KISACA BAZI FİKİRLERİ[] ÜSTÂD BEDİÜZZAMAN'ın ESKİ ve YENİ SAİD' dönemlerinde yazdığı birçok eserleri var- dır. Türkçe, Arapça ve az miktarda Farsça yazmıştır. Eserleri hacim olarak toplam altı bin sayfa tutmaktadır. Eserlerinde nakle değil, yeni, orijinal fikirlere yer verir. Diğer eserlerde bulunabilecek bilgileri onlara havale edip tekrara gerek duymaz eserlerinin çoğu Kur'ân tefsiri mahiyetindedir. Konuya girerken bir veya daha çok ayetten hareket eseri, alışılmış lafzî tefsir tarzında değildir. Kur'an hakikatlerinin kuvvetli hüccetlerini ortaya koyması itibariyle farklı ve önemli bir tefsirdir. Kur'an'ın hidayetini insanlara anlatma işini gerçekleştiren, insanın aklını, nefsini, duygularını ikna eden bir eserdir. Aslında insanların çoğunun, lafzî tefsirlerden çok, bu tür eserlere ihtiyaçları vardır. İnsanlar, muayyen konularda Kur'an'ın insanlığa gösterdiği hidayeti anlamak isterler. Tefsirlerin tamamını okuyacak vakti olan çok az insan vardır. Bu sebeple konulu tefsir, bu asırda yayılmış ve yayılmakta olan bir tefsir türüdür. İşte Risale-i Nur Külliyatı, İslâm'ın temeli ve yirminci asırda en çok hücum edilen kısmı olan iman hakikatlarına dair, akaid esaslarına dair bilgileri, özellikle onlardan kastedilen hidayet, maksad ve neticeler itibariyle tefsir eden konulu örneklerindendir. Bediüzzaaman'ın hayatı boyunca izlediği gayelerden biri de İslâm ehlinin eğitim müesseseleri olan medrese, mektup vetekkeyi kendilerinden beklenen rolleri yerine getirecek tarzda besleyip mücehhez kılmak programlarının yeniden düzenlenmesini şart göre tefeyyüz eksikliğinin sebebi, alet derslerinin asıl derslerin yerine geçmiş olması, şerh ve hâşiyelerle fazla meşgul olma ve fen bilimlerinin yokluğu idi. Mektepleri de dinî dersler yönünden beslemek isdihdam yerlerini de düşünmek lâzım gelirdi. İşte böylece her biri, farklı bir tarafa çekip götüren medrese, mektep ve tekke ruhunu birleştirip bunların herbirinden nasibini almış kâmil insan yetiştirme peşinde idi. Bunu Medresetü'z Zehra adını verdiği üniversiti modelinde görüyordu. İslâm toplumunun üç eğitim kurumu olan medrese, mektep ve tekkenin koordinali çalışmasını istiyordu. Bunların birbirinden kopuk oluşu, her birinden gurur ve taassubu ortaya çıkarıyordu. Halbuki onagö reİslâm binasında, bunların her birinin yeri vardı. İslamiyet hariçte temessül etse bir menzili mektep,bir odası medrese, bir köşesi zâviyedir. Salonu ise hepsinin toplandığı yerdir. Biri, diğerinin noksanını tekmil için bir şûra meclisi olarak, nûrânî sağlam sarayı ortaya koyacaktır. İdealindeki Medresetü'z Zehra'nın, bu ilahi sarayı temsil etmesini bekliyordu. Özellikle Van, Diyarbakır, Siirt, Bitlis gibi şark vilayetlerinde açılmasına ihtiyaç gördüğü bu okulların, Osmanlı mozayiğini bir arada tutacak harç olacağını ve muhtemel menfi akımlara karşı sed olacağını düşünüyordu. Buna dair yirniden fazla arşiv belgesi vardır. Her mü'min i'lâ-yı kelimetullah ile zamanda cihadın en mühin vesilesi maddeten terakki etmektir. O güçlü dış düşmanları bile ümitsizliğe değil, gayrete vesile yapıyordu Onlar bizim uyanma- mıza vesiledir. Onlardan fen alacağız. İslâm'ın sulh dini olduğuna inandıracağız. Dinin bürhanları ile ikna edip, İslâm'ın mükemmelliklerini ve güzelliklerini fiillerimizle göstereceğiz. Bediüzzaman'ın yetiştiği 19. asır, İslâm dünyasının ve bütün dünyanın en sancılı dönemine sonrası Avrupa'da bilim, kiliseye rağmen gelişince modern bilimin temsil- cileri dine karşı veya en azından dinle ilgisiz materyalist bir istikamette ilerlemiş ve yeni bir cahiliye ordusu,güçsüz İslâm dünyası üzerine hücum Dünya Savaşı'ndan sonra Anadolu, İran Afganistan dışındaki bütün İslâm dünyası, Batı'lılarca sömürgeleştirilmişti. Bu felaketlerin sebebini, bazı bilim adamları gibi Besiüzzaman da incelemişti. O, 1909'da yayınladığı programını, daha sonra devam eden elli yıllık hayatı boyunca da incelemiştir. Bediüzzaman'ın fihriste-i maksadı ve efkârının programıdır makalesindeki fikirleri özetle şöyledir 1-İslâm alemini terakkiye sevk edecek uyanışı sağlamak. 2-Müslümanların üç temel eğitim kurumu olan medrese mektep ve tekke arasında uyum sağ- lamak. 3- İlmî çevrelerde hürriyeti tesis etmek. 4- Medreselerde ihtisas şubeleri kurmak. 5- Geniş kitleleri irşad edecek vaiz ve hatiplerin yetiştirilmesini yeni baştan ele almak. 6- Osmanlı toplumunu geliştirmek için en büyük üç düşman olan cehalet, zarûret yani fakirlik, ve ihtilâfı üç düşmana karşı ma'rifet bilim ve eğitim, sanat endüstri ittifak silahıyla cihad etmek. 7-Hilâfet makamının ıslâh edilmesi. 8-Osmanlı devletinin dağılıp beylikler haline dönüşmemesi için İttihad-ı Muhammedî fikrinin geliştirilmesi. 9- Milli birliği sağlayarak, Kürtlerin ihtilâfı sebebiyle zayi olan büyük kuvvetlerinden istifade etmek. RİSALE-İ NUR'un ÖZELLİKLERİ[] Mehmet Akif'in Doğrudan doğruya Kur'an'dan alarak İlhâmı Asrın idrakine anlatmalıyız İslâm'ı. şeklinde güzelce ifade ettiği özlemi, Bediüzzaman, Risale-i Nur'la kısmen gerçekleştirmiştir. Hadîs-i Şeriflerin de Kur'an'ın tefsiri olduğunu ve ondan ayrı sayılmaması gerçeğini unutmaksızın Bediüzaman, İslâm'ın esas meseleleri ile meşguldür. İsrailiyat, menkıbeler, âdetler yönü ile fazla meşgul olmaz. Risale-i Nur, iman hakikatlerini, akla yaklaştırarak aklî delillerle izah ikna etmeye hi- tab ederken kalbi, duyguları ve nafsi ihmal etmez. Bundan dolayı okuyanların nefislerini tezkiye edip ahlâklarını düzeltmesi,Müellif'in, rızâ-yı ilahiden başka bir tesir altında kalmamasından ileri gelir. Risale-i Nur'da Bediüzzaman,mevzuya girerken ona esas teşkil eden, hareket noktası olan ayeti veya ayetleri misallerin de yardımıyla ayetin hedefi olan hidayetin aydınlığına ulaştırır ve yazılanın, ilgili ayetin yüzlerce, binlerce inceliklerinden biri olduğunu arada son asırlarda ortaya çıkan dalâletlerin, batıl felsefî ve ideolojik fikirlerin kötü etkileri izale edilir, adları verilmeksizin, o akımlar, kuvvetli aklî delillerle çürütülür. İ. K. Salihi, s, 125-129. Onun Ehl-i Küfür,Ehli Dalâlet, Ehl-i Sefahet genel isimleriyle kastettiği bâtıl cerayanları, onları tanıyanlar bilir. Bazen konu, suâl-cevap üslûbuyla nur'un kendine has üslûbu, meşgul olanlar tarafından hemen farkedilir. Etkisinin sebebi de sorulanın, müellifin nefsinin veya dalâlet temsilcilerinin sorduğu sorulara, dolasıyla umumî derde tercüman olmasından ileri gelir. NURPEDİA[] Said ve Nur ile ilgili diğer maddeler için Said Tavzih ve Nur Tavzih sayfalarına gidin DosyaSaid Nursi Fatih.jpeg Üstad Bedîüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Fatih Camiinde çekilmiş resmi Bediüzzaman Said Nursi ra her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimlerinden müceddidlerden olup Kur'an'dan başka bir kitaba müracaat etmeden telif ettiği imanî bir tefsir olan Risale-i Nur ile hadisçe ahir zaman tabir edilen dönemde imana ve Kur'an'a fedakarane hizmet edip milyonlarca talebe yetiştirip milyonların imanının kurtulmasına hizmet etmiş, bu uğurda defalarca mahkemelere verilmiş ve hapis yatmış, 3 aylık tahsil dışında bir ders almadan on dört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve kendisine Bediüzzaman unvanı verilmiş, bütün cihan-ı ilme meydan okuyup münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş ve her nerede olursa olsun vaki olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüt etmeden cevap vermiş, sünnet-i seniyyeyi ve ahlak-ı İslamiyeyi hayatıyla bilfiil temsil etmiş büyük bir İslam alimi ve mücahididir. Şahsi Bilgiler[] Diğer İsimleri Bediüzzaman, Molla Said-i Meşhur, Üstad, Said-i Kürdi, Mirzazade, Ebu La Şey, Seyda, Said Okur Resmi kayıtlardaki adı Ayrıca bkz. Bediüzzaman'ın İsimleri Doğum Yeri ve Tarihi Bitlis, Hizan, İsparit, Nurs köyü, 1294 Hicri, 1293 Rumi, 1877 Miladi[1] Annesi Nuriye Babası Mirza Kardeşleri Büyükten küçüğe Durriyye, Hânım, Abdullah, Said, Mehmed Muhammed, Abdülmecid ve Mercan Vefat Yeri ve Tarihi Urfa, 23 Mart 1960[1] Kabrinin Yeri Isparta civarında, vasiyetine uygun olarak çok az sayıda talebesinin bildiği bir yerdedir. Said Nursi'nin Kabri maddesine bakın Eserleri[] 130 parçadan oluşan Risale-i Nur ve başta Eski Said döneminde telif ettikleri olmak üzere diğer eserler ayrıntılı liste için Bediüzzaman'ın Telif Ettiği Eserler Listesi sayfasına bakın Bediüzzaman Said Nursi'nin Kronolojik Hayatı[] Yıl Tarih Yaş Açıklama Telifatı 1877 Ocak - Mart Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, Sofi Mirza Efendi ve Nuriye Hanım’ın 4. çocuğu olarak Bitlis’in Hizan ilçesine bağlı Nurs Köyü’nde doğar. 1886 9 Said Nursî ilk tahsile başlamak için ailesinden ayrılıp Molla Muhammed Emin Efendinin Tağ Köyü Medresesine gelir. Burada çok az bir süre kalıp tekrar köyüne döner. 1887 10 Pirmis köyüne Molla Abdullah ile birlikte Nurşin köyüne ve Şeyhan yaylasına öğrenim için gider. Tağ Medresesinde öğrenime devam eder. 1888 11 Tağ Medresesinde bir müddet kaldıktan sonra önce Nurşin’e, sonra da Hizan’a döner. Hizan’da bir süre kaldıktan sonra yeniden ilim öğrenmek üzere Arvas nahiyesine gider. 1889 12 Arvas’ta da bir süre kaldıktan sonra Mir Hasan Velî Medresesine, daha sonra ise Vastan kasabasına gider. 1891 14 Hz. Üstad Resulullah’ı rüyasında görür ve O'ndan ilim talep eder. "Ümmetimden sual sormamak şartı ile sana ilm-i Kur'an verilecektir" müjdesini alır. Emsalsiz üç aylık tahsilini yaptığı yer olan Doğu Beyazıt’a gider. Bu sıralarda kendisinin lakabı Molla Said-i Meşhur’dur. 1892 15 3 aylık öğrenimini Şeyh Mehmet Celali medresesinde tamamlar, icazet alır ve Siirt’e gider. Molla Fethullah Efendi tarafından kendisine Bediüzzaman lakabı verilir ve bu unvanla anılmaya başlanır. 1893 16 Bitlis ve Siirt civarında çeşitli yerlerde bulunup, daha sonra Siirt’in Tillo kasabasında bir kubbede inzivaya çekilir. Kamus-u Okyanusi'yi ezberlemeye başlar. Niyeti her manaya kaç kelimenin karşılık geldiğini gösteren bir lügat hazırlamaktır. Karınca ve arı milletlerinin cumhuriyetçi olduklarını söyler. 1894 17 Bediüzzaman Hazretleri, Abdülkadir-i Geylanî Hazretlerinden rüyasında aldığı emir üzerine, Cizre’de aşiret reislerinden Mustafa Paşa’yı ikaz için Cizre ve Mardin taraflarına gider. Mardin’de siyaset-i İslâmiye ve içtimaî mes’elelerle ilgilenir. 1895 18 Mardin’den nefiy ile Bitlis’e gelir. Yolda namaz vakti gelince jandarmaların açmadığı kelepçelerin açılması hadisesi vuku bulur. İki yıl Bitlis'te ilme hürmetinden dolayı vali Ömer Paşa’nın konağında tahsis ettiği odada kalır. 1897 20 Van Valisi Hasan Paşa'nın daveti üzerine Van'a gider ve Valinin konağında kalır. Hasan Paşa Van'dan gidip yerine İşkodralı Tahir Paşa gelir. Tahir Paşa, Bediüzzaman'la daha çok saygı ve takdir içinde ilgilenmeye başlar ve irfan seviyesi yüksek bu Paşa Bediüzzaman'ı konağına alır. Burada müsbet ilimleri tetkik edip kısa zamanda her birisine o ilmin ehlini ilzam edecek derecede vâkıf olur. Bu zamana kadar ezberine aldığı 80-90 cilt kitabı, 3 ayda bir ezberden devreder. 1898 21 Van Kal’asından düşme hadisesi vukuu bulur ve "Ah! davam!" veya “Eyvah! Maksadım gitti” der. 1899 22 Türkçe'sini iyice geliştirir. Kızıl İ'caz 22 Câmi-ül Ezher gibi büyük bir İslâm Dâr-ül Fünunu inşa ettirerek, bu üniversitede hem Kur’ân ilmi hem de fennî bilgilerle mücehhez talebe yetiştirme projesini yapar. 22 Van’da Horhor Medresesini kurar. Üstâd’ın Van’daki Horhor Medresesi uzunca bir salon şeklinde olup boydan boya uzanan bir masa salona yerleştirilmiştir. Talebelerini masanın etrafında oturtur, kendisi ayakta dolaşır ve ders verir. Ekser alet ilimlerini kendisi ezbere söyler, talebelerine not ettirir. 1899-1900 1316-1317 22-23 Kur'an'a karşı olan sû'-i kasdın mebdei olan Rumi bin üç yüz on altı 1316 sıralarında Bediüzzaman mühim bir inkılab-ı fikrî geçirir. O tarihe kadar ulûm-u mütenevviayı yalnız ilimle tenevvür için merak edip okuyan ve okutan Said Nursi birden o tarihte merhum vali Tahir Paşa vasıtasıyla Avrupa'nın Kur'an'a karşı müdhiş bir sû'-i kasdları var olduğunu bilir. Bir gazetede İngiliz'in bir müstemlekât nâzırının "Bu Kur'an, İslâm elinde varken biz onlara hakikî hâkim olamayız. Bunun sukutuna çalışmalıyız." dediğini işitince gayrete gelir ve “Kur'an'ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!” der. Bir inkılab-ı fikrî ile merakını değiştirir. Bütün bildiği ulûm-u mütenevviayı Kur'an'ın fehmine ve hakikatlarının isbatına basamaklar yaparak hedefini ve gaye-i ilmiyesini ve netice-i hayatını, yalnız Kur'an'ı bilir ve Kur'an'ın i'caz-ı manevîsi ona rehber ve mürşid ve üstad olur. 1901 24 Tedristen te’lif vazifesine başlaması tarihidir. 1899-1906 TalikatMatematiğe dair bir kitapFizyonomiye dair bir kitap 1907 Aralık sonu 30 Din ilimleriyle fen ilimlerinin beraber okutulacağı ve Arapça, Türkçe, Kürtçe tedrisat yapabilecek bir İslâm Üniversitesi’nin Şark’ta tesisi için İstanbul’a gelir. 1908 31 Kaldığı yerin kapısına “Her suale cevab verilir” levhasını asıp âlimleri sual sormaya davet eder. Sultan Abdülhamid’e Şark’ta üniversite açılması için müracaat eder, fakat bazı masonların gayretiyle padişahla görüştürülmez. Tımarhaneye sevk edilir. Doktorun "Şimdiye kadar İstanbul'a gelenler içinde zekaca böyle bir adam yoktur" raporuyla oradan çıkar, bu defa hapishaneye konulur. Orada kendisine yapılan maaş teklifini reddeder. 26 Temmuz Meşrutiyet’in üçüncü gününde Bediüzzaman ilk önce İstanbul’da, bilâhare de Selanik Hürriyet Meydanı’nda “Hürriyete Hitap” başlığıyla bir nutuk verir. Mısır El-Ezher Üniversitesi'nden Şeyh Bahid Efendi'nin Osmanlı ve Avrupa hakkındaki sorusuna mukabil Osmanlı'nın bir Avrupa devletine, Avrupa'nın ise bir Osmanlı devletine hamile olduğunu ve ileride her ikisinin de doğuracağını söyler. Yahudi Emanuel Karaso Bediüzzaman'ı kendi fikirlerine çekmek için ziyaret eder, ama fazla kalamadan "Biraz daha kalsaydın beni de müslüman yapacaktı" diye dışarı fırlar. İttihad-ı Muhammedî Cemiyetini kurar. 1908-1909 Nutuklar-1Makaleler 1909 13 Nisan 32 Otuz bir Mart hadisesi denilen menhus vakıa çıkar. 31 Mart’ta Bediüzzaman yatıştırıcı rol oynar ve isyan etmiş olan sekiz taburu itaate getirir. Mayıs Bediüzzaman Divan-ı Harb’e verilir ve Divan-ı Harb’de beraet edip ve serbest bırakılır. İki Mektebe-i Musibetin Şehadetnamesi Divan-ı Harb-i Örfi 1910 Mart 33 Divan-ı Harb’den beraet eden Bediüzzaman Van’a gitmek üzere İstanbul’dan ayrılır. İnebolu, Batum ve Tiflis'e gider. Tiflis'te bir Rus polisine Alem-i İslam'da 3 nurun, onlarda ise 3 karanlığın art arda inkişaf edeceğini ve ileride orada medresesini açacağını söyler. Temmuz sonu Van'a gider. Şark’ta aşiretleri dolaşarak hürriyeti, meşrutiyeti anlatır ve içtimaî dersler verir. Reçetet’ül Avam veya Reçetet’ül Ekrâd MünâzarâtSaykâl’ül İslâm veya Reçetet’ül Havas veya Reçetetü’l Ulema Muhakemât 1911 Mart 34 Şam’a gider ve Câmi-i Emeviye’de muhteşem bir hutbe ile İslâm Âleminin dertlerini ortaya koyar ve hal çarelerini gösterir. Hutbe-i Şamiye Deva-ül Ye'sMünazarat TürkçeTeşhis-ül İllet Muhakemat Türkçe 5-26 Haziran Sultan Reşad’la beraber Rumeli seyahatine Vilâyât-i Şarkiye namına refakat eder. 1912 35 Telif ettiği kitaplarının İstanbul’da baskısını yaptırır. Teşhis’ül İllet isimli eserlerini yayınlar. 1913 36 Van’a gider ve Şark Üniversitesinin temelini atar. Molla Abdülmecid Efendi hatıra defterinde “Büyük bir merasimle Van gölü kenarında Artemit bölgesinde Medreset-üz Zehra'nın temelini atmıştır” der. Şeyh Selim isyanına engel olmaya çalışır. Talikat 1914 37 Bediüzzaman Hazretleri Birinci Cihan Harbine talebeleriyle birlikte iştirak eder. 1914-1916 Horhor Medresesinde telifine başladığı İşârât-ül İ’caz tefsiri 1915 38 Milis Kumandanı Bediüzzaman Erzurum Pasinler, Van Gevaş, İsparit ve Bitlis cephesinde Ruslarla çarpışır. Esir edilen Ermeni kadın ve çocukları Ermenilere geri gönderince Ermeniler de artık Müslüman çoluk çocuğa dokunmamaya karar verir. 1916 3 Mart 39 Bediüzzaman Ruslara esir düşer ve esir olarak Rusya’nın Kusturma, Sibirya bölgesine götürülüp iki yıl esaret hayatı yaşar. Esaretinde Rus orduları komutanı Nikola Nikolaviç geldiğinde ayağa kalkmaması, idama mahkûm edilmesi, ama Bediüzzaman'ın bu davranışı imanından dolayı yaptığının anlaşılmasıyla afvedilmesi hadisesi yaşanır. 1918 18 Haziran 41 Bediüzzaman Hazretleri Sibirya bölgesindeki Kosturma’dan firar eder ve Leningrad, Varşova, Berlin, Viyana ve Sofya üzerinden İstanbul’a avdet eder. Bediüzzaman Hazretleri esaretten avdet edip İstanbul’a dönmesi üzerine, eski dostu ve ahbabı Harbiye Nazırı Enver Paşa, Bediüzzaman’a Harbiye Nezareti adına ordunun iftiharlı bir harb madalyasını takdim eder. Sultan Vahdeddin, Bediüzzaman'a "Mahreç" payesini verir. 4 Ağustos Ordu-yu Hümayun’un tavsiyesiyle Dâr-ül Hikmet’e âzâ tayin edilir. 1918-1930 Ettefekkür-ül İmaniyy-ul Refie 1919 42 İslâm’ın mukadderatıyla çok alâkadar, “Rü’yada Bir Hitabe” unvanlı, misal aleminde cereyan etmiş bir vakıa-yi ruhaniyeyi ana çizgileriyle kaleme alır. Rü’yada Bir Hitabe Dâr-ül Hikmet'ten altı ay izne ayrılır. Nokta risalesiBediüzzaman Said Nursi’ye ait ilk Tarihçe-i Hayat Abdurrahman Nursi 1920 43 Bediüzzaman’ın da içinde bulunduğu birçok aydın tarafından Yeşilay Cemiyeti kurulur. Hakikat çekirdekleri 1Sünuhat 16 Şubat Bediüzzaman Hazretleri İngiliz işgaline karşı “Hutuvat-ı Sitte”yi neşrederek mücadele eder. Anglikan Kilisesi’ne cevab verir ve Anadolu'daki Kuvâ-yı Milliyeyi destekler. Hutuvat-ı Sitte 1921 44 Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi'nin Kuva-yı milliye aleyhine verdiği fetvaya karşı Anadolu hareketini destekleyen bir fetva yayınlar. Hakikat Çekirdekleri 2 Şuaat-ü Marifet-ün NebiRumuzTuluat 1921 Ekim Lemeat 1921-1923 Mesnevi-i Arabi 33. Lem’a Yeni Said Devresi - 1921'in sonlarından itibaren Yeni Said'in hâlâtı zuhura başlamış olarak, kendi iç âlemi ve maneviyatıyla, nefis mücadelesi ve tefekküratiyle meşgul bulunur. 1922 Yılın başları 45 Yuşa tepesinde inzivaya çekilir. 19 Kasım Büyük Millet Meclisi hükümeti ileri gelenlerinin daveti üzerine Ankara’ya gider ve resmi hoşgeldin merasimiyle karşılanır. KatreZeylü’l-KatreHabbeZeylü’l HabbeZerreŞemmeZeyl Hepsi Ankara'da M. Kemal Paşa, Bediüzzaman’a büyük iltifatlarda bulunur ve taltif etmek ister. Umum Kürdistan’a Şeyh Sinusî yerine üç yüz lira maaşla umumi vâizlik vazifesini, ayrıca meb’usluk, Diyanet riyasetinde büyük me’muriyet ve hususî bir köşk tahsisi ve daha ne isterse yerine getirileceğini teklif eder, ama Bediüzzaman bu tekliflerin hepsini reddeder. 1923 1 Şubat 46 Bediüzzaman, Milli Hükûmet erkânını ve meb’usları namaz kılmaya ve İslâmî Şeair ve An’aneleri yerine getirmeye dair irşadkâr beyannamesini dağıtmasından sonra M. Kemal Paşa ile arasında şiddetli bir münakaşa hadisesi vuku bulur. Namaza dair beyanname 2 Mart Bediüzzaman'ın doğuda kurmak istediği Medreset-üz Zehra üniversitesi için Meclis’e verilmiş kanun teklifi mevcut iki yüz meb’ustan M. Kemal Paşa’nın içinde olduğu 163 gibi kahir bir ekseriyetle kabul edilir. Bediüzzaman'a Tifo salgını sebebiyle aşılamak bahanesiyle zehir verilir. 30 Nisan – 13 Mayıs Ankara’da umduğunu bulamayan ve kendisine yapılan bütün teklifleri reddeden Bediüzzaman Van’a gitmek üzere yola çıkar. Tedrisat Umum Müdürlüğünce Van’da vaizlik kadrosu verilir. ZühreZühre'nin ZeyliHubabZeylü’l Hubab 1924 Yaz başı 47 Van'da Erek dağında Zernabad suyu kıyısındaki mağarada inzivaya çekilir. Tedrisatla da meşgul olur. Şeyh Said’in mevcut hükümete karşı harekete geçme davetini reddeder ve dahilde bu tür mücadelelere girilmemesini, bunun yerine milletin irşad ve tenvir edilmesini tavsiye eder. 1925 Şubat – Nisan 48 Şeyh Said Hadisesi vuku bulur 1 Mart Hz. Bediüzzaman Van’dan nefyedilir. Van’dan Erzurum-Trabzon üzerinden İstanbul’a oradan da İzmir-Antalya üzerinden Burdur’a getirilir. Burdur’a varır. Nur’un İlk Kapısı 1926 25 Ocak 49 Burdur'dan Isparta'ya getirilir. 20 Şubat Isparta’da bir müddet kalan Bediüzzaman, önce Eğridir oradan da Barla’ya getirilir. 1926-1934 Risale-i Nur’un telifine başlar. Barla'da 8,5 sene kalır. Said Nursi Risale-i Nur'un dörtte üçünü burada telif eder. Burada yazılan mektuplarla Barla Lahikası teşekkül eder. Risale-i Nur'un dörtte üçüBarla Lahikası 1926 Sözler20. Söz'ün 2. Sözler 1927 50 18. Söz25. Söz 1928 51 “Tuğyanların zuhuru” zamanı. 10. Söz28. Söz tahminen 20. Mektup24. Mektup 1929 52 “Dine tağiyane hücûm” zamanı. 23. Söz27. Söz ve zeyli1. Mektup13. Mektup19. Mektup 1930 53 20. Söz'ün 1. Mektuplar9. Mektup17. Mektup 1928-1930 Sözler 1929-1960 27. Mektup 1930-1931 Mektuplar16. Mektup 1931 54 16. Mektup'un Zeyli26. Mektup'un 2. Parçası29. Mektup'un 1. Parçası 1932 55 Kur’ân’ın gözle görünecek bir i’caz vechinin keşfedildiği Tevafuklu Kur’ân yazdırılır. Tevafuklu Kur'an26. Mektup'un 1. Lem'a tahminen 7. Lem'a9. Lem'a Temmuz Bu yılın Temmuz ayında Üstad Hazretleri'nin mescidine baskın yapılır. Arapça ezan okunduğu için hakkında işlem yapılır. 1933 56 14. Söz'ün Zeyli23. Mektup29. Mektup'un 2. Parçası8. Lem'a11. Lem'a tahminen 17. Lem'a 1934 57 10. Lem'a tahminen 12. Lem'a14. Lem'a tahminen 16. Lem'a tahminen Temmuz sonu/Ağustos başı Hazret-i Üstâd Bediüzzaman Said-i Nursi Barla’dan Isparta vilâyet merkezine nakledilir. Kasım 18. Lem'a ve Lem'alar 1935 25 Nisan 58 Eskişehir Mahkemesi için tevkiflere başlanır. Dâhiliye Vekili Şükrü Kaya ve Jandarma Umum Kumandanı askerî bir kıt’a ile Isparta’ya gelir ve Bediüzzaman ile 120 talebesi tevkif edilir. 8 Mayıs Eskişehir hapishanesine nakledilerek hapis faslı başlar. Lem'a 1934-1935 27. Lem'a Tesettür âyetinin tefsirinden dolayı Bediüzzaman’a 11 ay ceza verilir. Temyiz edilen mahkûmiyet kararının neticesi Temyiz’den gelmeden hapis müddeti tamamlandığı için Bediüzzaman tahliye edilir. 1936 59 Şua 27 Mart Tahliye edilen Bediüzzaman Kastamonu'da ikamete mecbur edilir. Üç ay karakolda kalan Bediüzzaman karakol karşısında bir eve yerleştirilir. Burada da 8 yıl kalır. Bir önceki asrın müceddidi Mevlana Halid-i Bağdadi'nin ks cübbesi Bediüzzaman'a intikal eder. 1937 60 3. Şua 1938 61 4. Şua tahminen 5. Şua tebyiz Âyet-ül Kübra 7. Şua 1940 63 10. Şua tahminen 1935-1943 Kastamonu Lahikası 1942 65 8. Şua 1943 20 Eylül 66 Bediüzzaman tevkif edilerek Ankara, Isparta ve oradan Denizli’ye getirilir. 1943-1944 Şua 1944 67 Denizli Mahkemesi başlar. 12. Şua 15 Haziran Denizli Ağır Ceza Mahkemesi Bediüzzaman’ın beraetini ilân eder. Ağustos Ankara’dan gelen emirle Bediüzzaman Emirdağ’da ikamete mecbur edilir. 1946 69 Risale-i Nur’lar teksir ile çoğaltılır. 1947 70 Risale-i Nur’lar ilk defa Avrupa ülkelerine ve ABD’ye gönderilir. 1948 Ocak 71 Emirdağ’da kış ortasında Bediüzzaman ve talebeleri tevkif edilir ve Afyon mahkemesine sevk edilir. 6 Aralık Afyon Mahkemesi mevhum ve mesnedsiz iddialarla Bediüzzaman ve talebelerine 20 ay mahkûmiyet kararı verir ve karar temyiz edilir. 1948-1949 14. Şua 1949 72 15. Şua 20 Eylül Yirmi ay mevkuf tutulan Bediüzzaman Hazretleri, halkın tezahüratına mâni olmak için Afyon hapishanesinden şafak vakti tahliye edilir. Aralık Bediüzzaman tekrar Emirdağ’a getirilir. 1950 14 Mayıs 73 Genel Seçimi Demokrat Parti kazanır. Seçim başarılarından dolayı Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı tebrik eder. Genel af çıkar. Davalar düşer. Bediüzzaman Hazretleri serbest kalır. Her sürgünde ceza evine girip çıktığı için ceza almasa bile vaktinin çoğu ceza evlerinde geçmiş olur. 1951 22 Şubat 74 Papa'ya Zülfikar kitabını gönderir. 1952 Ocak 75 Gençlik Rehberi mahkemesi için Bediüzzaman İstanbul’a gelir. 22 Ocak İlk duruşma yapılır. 5 Mart Mahkeme beraatle sonuçlanır. 30 Mayıs Bediüzzaman Emirdağ'a döner, Afyon Mahkemesi'nin bir duruşmasına katılır. Samsun’da Büyük Cihad gazetesinin yayını sebebiyle dava açılır. İngiliz asıllı müsteşrik bir yabancı Seb’a Semavat hakkında yedi günlük bir konferans vermeye başlar. Bediüzzaman’ın cevabı ve Nur Talebelerinin faaliyetleriyle konferansın ikinci günü Türkiye’yi terk etmek zorunda kalır. 1953 Mayıs 76 İstanbul’a gelen Bediüzzaman’ın üç ay kadar kalır. Bu zaman zarfında İstanbul’un 500. Fetih kutlamaları törenini seyredip takip eder. Nur Aleminin Bir Anahtarı Yaz Hazret i Üstâd Bediüzzaman hususi şekilde gidip İstanbul Fener Patriği Athenagoras ile görüşme yapar ve tebliğde bulunur. Isparta’da hakkında yeni bir dava açılır ve Isparta’ya gider. 23 Ağustos Isparta'ya yerleşmek üzere gelir. 1956 23 Mayıs 79 Sekiz senedir devam eden Afyon Mahkemesinde Risale-i Nurlar beraet eder ve iade edilir. 1957 80 Nur Risaleleri ve bu arada Tarihçe-i Hayat matbaalarda neşredilir. Nisan Yapılan davet üzerine Isparta Askeri Tugay Camiinin temelini atar. Genel seçimde DP’yi desteklediğini belirtir. 1959 82 Nur Talebelerinin davetleri üzerine Konya ve Ankara’ya ziyaretlerde bulunur. 1960 1 Ocak 83 İstanbul’daki Nur Talebelerinin daveti üzerine İstanbul’a gider. 11 Ocak Ankara’ya son ziyaretini gerçekleştirir. Ankara’ya gitmesini yasaklayan hükümet kararı üzerine Emirdağ’a gider. 20 Ocak Emirdağ’dan Isparta’ya gider. Isparta’dan ayrılarak son olarak Urfa’ya gider. 23 Mart Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Ramazan’ın 25. günü aynı zamanda Nevruz günüdür gece saat civarında bu fani âleme veda eder ve kılınan cenaze namazının ardından Urfa'daki Halil İbrahim Dergâhına gömülür. 12 Temmuz 1960 İhtilalini yapanlar tarafından mezarı açılan Bediüzzaman’ın naaşı çıkarılarak askerî bir helikopterle meçhul bir istikamete götürülür ve bilinmeyen 9 sene sonra Isparta mezarlığı olduğu anlaşılmıştır bir kabristana defnedilir. 1969 Isparta mezarlığında başka bir cenaze defnedilirken bulunan Üstad'ın hiç bozulmamış naaşı talebeleri tarafından Isparta civarında bilinmeyen başka bir yere nakledilir. [2] [3] [4] [5] [6] [7] Ön Söz[] Bu ön söz, Medine-i Münevvere’de bulunan mühim bir âlim tarafından yazılmıştır. Büyük İkbal’e ait olan “Ön söz”de demiştim ki Büyüklerin tarih-i hayatları okunurken, ulvi menkıbeler söylenip aziz hatıraları anılırken insan, başka bir âleme girdiğini hissediyor. Gönlünü, tertemiz sevgi hislerinin ulvi ateşi yakıyor ve İlahî feyzi sarıyor. Tarih öyle büyük insanlar kaydeder ki birçok büyükler, onlara nisbetle küçük kalır. Tarihe şerefler veren erler anılırken Yükselmede ruh en geniş âlemlere yerden Bin rayihanın feyzi sarar ruhu derinden Geçmiş gibi cennetteki gül bahçelerinden. Bu derin hakikati “Ön söz”ü yazarken bütün azamet ve ihtişamıyla idrak etmiş bulunuyorum. Zira aziz ve muhterem okuyucularımıza en derin bir ihlas ve samimiyetle takdim ettiğimiz bu eser, hemen bir asra yaklaşan uzun ve bereketli ömrünün her safhası, binlerle hârikaya sahne olan, gönüller fatihi büyük Üstad Bedîüzzaman Said Nursî’ye, onun yüz otuz parçadan ibaret olan Risale-i Nur Külliyatı’na ve ahlâk ve faziletleri, ihlas ve samimiyetleri, iman ve irfanları ile hayatın her safhasında sadece bir ülkeye değil, bütün insanlık âlemine tertemiz örnekler vermekte devam eden Nur talebelerine aittir. Bir kitabın “Mukaddime”sini, o kitabın hülâsası diye tarif ederler. Halbuki her mevzuu müstakil bir esere sığmayacak kadar derin ve geniş olan bu muazzam kitabın muhteviyatını, böyle birkaç sahifelik mukaddimeye sığdırmak kabil midir? Bugüne kadar âcizane yazdığım manzum ve mensur yazılarımın hiçbirisinde bu kadar acz ve hayret içerisinde kalmamıştım. Binaenaleyh bu eseri derin bir zevk, İlahî bir neşe ve coşkun bir heyecanla okuyacak olanlar, hayranlıkla görecekler ki Bedîüzzaman, çocukluğundan beri müstesna bir şekilde yetişen ve bütün ömrü boyunca İlahî tecellilere mazhar olan bambaşka bir âlim ve mümtaz bir şahsiyettir. Ben bu büyük zatı, eserlerini ve talebelerini inceden inceye tetkik edip de o nur âleminde hissen, fikren ve ruhen yaşadıktan sonra, büyük ve eski bir Arap şairinin bir beytiyle, çok derin bir hakikati ifade ettiğini öğrendim “Bütün âlemi bir şahsiyette toplamak, Cenab-ı Hakk’a zor gelmez.” Gayesinin ulviyetinden, davasının ihtişamından ve imanının azametinden feyz ve ilham alan bu kutbun cazibesine takılanların adedi günden güne çoğalmaktadır. Akıllara hayret veren bu ulvi hâdise, münkirleri kahrettiği gibi mü’minleri de şâd ve mesrur eylemekte devam edip gidiyor. İmanlı gönüllerde manevî bir rabıta halinde yaşayan bu İlahî hâdiseyi büyük bir mücahid, kalpleri vecd içinde bırakan bir üslupla bakınız nasıl ifade ediyor “Ahlâksızlık çirkefinin bir tufan halinde her istikamete taşıp uzanarak her fazileti boğmaya koyulduğu kara günlerde, onun yani Bedîüzzaman’ın feyzini bir sır gibi kalpten kalbe, mukavemeti imkânsız bir hamle halinde intikal eder görmekle teselli buluyoruz. Gecelerimiz çok karardı ve çok kararan gecelerin sabahları pek yakın olur.” Evet, bir sır gibi kalpten kalbe mukavemeti imkânsız bir halde yayılıp dağılan bu nurun, memleketin her köşesinde feyiz ve tesirini görenler, hayret ve dehşetler içinde sormaya başladılar “Şöhreti memleketimizin her tarafını kaplayan bu zat kimdir? Hayatı, eserleri, meslek ve meşrebi nedir? Tuttuğu yol bir tarîkat mı, bir cemiyet mi, yoksa siyasî bir teşekkül müdür?” Bununla da kalmadı; derhal gerek idarî ve gerek adlî çok mühim takipler ve pek ciddi tetkikler, uzun ve müselsel mahkemeler cereyan etti. Neticede, bu İlahî tecellinin gönüller ülkesine kurulan bir “İman ve İrfan Müessesesi”nden başka bir şey olmadığı tahakkuk edince, adaletin İlahî bir surette tecellisi şu şekilde zuhur etti “Bedîüzzaman Said Nursî ve bütün Risale-i Nur eserlerinin beraeti” kararı resmen ilan edildi. Ve artık ruhun maddeye, hakkın bâtıla, nurun zulmete, imanın küfre her zaman galebe çalacağı; ezelden ebede değişmeyecek olan İlahî kanunların başında gelen bir hakikat olduğu, güneşler gibi belirdi. Herhangi bir iklimde zuhur eden bir ıslahatçının mahiyet ve hakikatini, sadakat ve samimiyetini gösteren en gerçek miyar; davasını ilana başladığı ilk günlerle, muzaffer olduğu son günler arasında ferdî ve içtimaî, uzvî ve ruhî hayatında vücuda gelen değişiklik farklarıdır, derler. Mesela, o adam ilk günlerde mütevazi, âlîcenab, feragat ve mahviyetkâr, hülâsa; bütün ahlâk ve fazilet bakımından cidden örnek olan gayet temiz ve son derecede mümtaz bir şahsiyetti. Bakalım, cihadında muzaffer olup hislerde, emellerde, gönüllerde yer tuttuktan sonra yine o eski temiz ve örnek halinde kalabilmiş mi? Yoksa zafer neşesiyle birçok büyük sanılan kimseler gibi yere göğe sığmaz mı olmuş? İşte büyük küçük herhangi bir dava ve gaye sahibinin mahiyet ve hakikatini, şahsiyet ve hüviyetini en hakiki çehresiyle aksettirecek olan en berrak âyine budur. Tarih boyunca, bu müthiş imtihanı kazanmanın şaheser misalini, evvela peygamberler ve bilhassa Sultanü’l-enbiya sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, sonra onun halife ve sahabeleri ve daha sonra onların nurlu yolunda yürüyen büyük zatlar vermişlerdir. Peygamber Efendimiz, şu اَلْعُلَمَاءُ وَرَثَةُ الْاَنْبِيَاءِ yani “Âlimler, peygamberlerin vârisleridirler.” hadîs-i şerifleriyle âlim olmanın pek kolay bir şey olmadığını, i’cazkâr belâgatları ile beyan buyuruyorlar. Zira mademki bir âlim, peygamberlerin vârisidir; o halde hak ve hakikatin tebliğ ve neşri hususunda, aynen onların tutmuş oldukları yolu takip etmesi lâzımdır. Her ne kadar bu yol; bütün dağ, taş, çamur, çakıl, uçurum, daha beteri takip, tevkif, muhakeme, hapis, zindan, sürgün, tecrit, zehirlenme, idam sehpaları ve daha akıl ve hayale gelmeyen nice bin zulüm ve işkencelerle dolu da olsa… İşte Bedîüzzaman, yarım asırdan fazla o mukaddes cihadı ile bütün ömrü boyunca bu çetin yolda yürüyen ve karşısına çıkan binlerle engeli bir yıldırım sürati ile aşan ve peygamberlerin vârisi olan bir âlim olduğunu amelî bir surette ispat eden bir zattır. Kendisinin ilmî, ahlâkî, edebî, birçok fazilet ve meziyetleri arasında beni en çok meftun eden şey; onun o, dağlardan daha sağlam, denizlerden daha derin, semalardan daha yüksek ve geniş olan imanıdır. Rabb’im, o ne muazzam iman! O ne bitmez ve tükenmez sabır! O ne çelikten irade! Hayal ve hatıralara ürpermeler veren bunca tazyik, tehdit, tazip ve işkencelere rağmen; o ne eğilmez baş ne boğulmaz ses ve nasıl kısılmaz nefestir! Büyük İkbal’in heyecanlı şiirlerinden aldığım coşkun bir ilham neşesi ile vaktiyle yazdığım “Mücahid” unvanını taşıyan bir manzumede, aşağıdaki mısraları okuyanlardan belki şairane bir mübalağada bulunduğumu söyleyenler olmuştur. Lâkin şu mukaddimesini yazmakla şeref duyduğum şaheseri okuyanlar, vecdle dolu bir hayranlıkla anlayacaklar ki Allah’ın ne kulları varmış. Eğer bir iman, kemalini bulursa neler yapar ve ne hârikalar doğururmuş. Bir azm, eğer iman dolu bir kalbe girerse İnsan da o imandaki son sırra ererse En azgın ölümler ona zincir vuramazlar Volkan gibi coşkun akıyor durduramazlar Rabb’imden iner azmine kuvvet veren ilham Peygamber’i rüyada görür belki her akşam Hep nur, onun iman dolu kalbindeki mihrab Kandil olamaz ufkuna dünyadaki mehtap Kar kış demez, irkilmez, üzülmez, acı duymaz Mevsim bütün ömrünce ılık gölgeli bir yaz Cennetteki âlemleri dünyada görür de Mahvolsa eğilmez sıradağlar gibi derde En sarp uçurumlar gelip etrafını sarsa Ay batsa güneş sönse ufuklar da kararsa Gökler yıkılıp çökse yolundan yine dönmez Ruhundaki imanla yanan meşale sönmez Kalbinde yanardağ gibi iman ne mukaddes Vicdanına her an şunu haykırmada bir ses Ey yolcu! Şafaklar sökecek durma, ilerle Zulmetlere kan ağlatacak meşalelerle Yıldızlara bas, çık yüce âlemlere yüksel İnsanlığı kurtarmaya cennetten inen el. Sanki bu mısralar iman kahramanı büyük mücahid Bedîüzzaman Hazretleri için yazılmış. Zira bu yüksek sıfatlar, hep onun sıfatlarıdır. Cenab-ı Hak şu âyet-i kerîmede bakınız mücahidlere neler vaad ediyor وَالَّذٖينَ جَاهَدُوا فٖينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا وَاِنَّ اللّٰهَ لَمَعَ الْمُحْسِنٖينَ Meal-i şerifi “Bizim uğrumuzda mücahede edenlere mutlaka yollarımızı gösteririz. Ve hiç şüphe yok ki Allah muhsinlerle –Allah’ı görür gibi ibadet eden mücahidlerle– beraberdir.” Demek ki iman ve Kur’an uğrunda, candan ve cihandan geçen mücahidlere büyük Allah, hakikat ve hidayet yollarını göstereceğini vaad buyuruyor. Hâşâ Cenab-ı Hak vaadinde hulf etmez, yeter ki bu azîm vaad-i İlahîyi icab ettirecek şartlar tahakkuk etsin. Bu âyet-i kerîme “Üstad”ın karakter ve şahsiyetini tahlil hususunda bize nurdan bir rehber oluyor ve o nurun billur ışığı altında artık en ince çizgileri ve en hassas noktaları görüp sezebiliyoruz. Zira mademki bir insan Cenab-ı Hakk’ın hıfz ve himayesinde bulunmak nimetine mazhar olmuştur. Artık onun için korku, endişe, üzüntü, yılma, usanma vesaire gibi şeyler bahis mevzuu olamaz. Allah’ın nuru ile nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir? Her an huzur-u İlahîde bulunmak bahtiyarlığına eren bir kulun ruhunu; hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı teveccüh ve iltifatlar ve hangi pespâye gaye ve ihtiraslar tatmin, teskin ve teselli edebilir? Allah’tır onun yârı, mürebbisi, velisi Andıkça bütün nur oluyor duygusu, hissi Yükselmededir marifet iklimine her an Bambaşka ufuklar açıyor ruhuna Kur’an Kur’an ona yâd ettiriyor “Bezm-i Elest”i Âşık, o tecellinin ezelden beri mesti. İşte Bedîüzzaman, böyle hârikalar hârikası bir inayete mazhar olan mübarek bir şahsiyettir. Ve bunun içindir ki zindanlar ona bir gülistan olmuş; oradan ebediyetlerin nurlu ufuklarını görür. İdam sehpaları, birer vaaz ve irşad kürsüsüdür. Oradan insanlığa ulvi bir gaye uğrunda sabır ve sebat, metanet ve celadet dersleri verir. Hapishaneler birer Medrese-i Yusufiyeye inkılab eder. Oraya girerken bir profesörün üniversiteye ders vermek için girdiği gibi girer. Zira oradakiler, onun feyiz ve irşadına muhtaç olan talebeleridir. Her gün birkaç vatandaşın imanını kurtarmak ve canileri melek gibi bir insan haline getirmek, onun için dünyalara değişilmez bir saadettir. Böyle bir yüksek iman ve ihlas şuuruna mâlik olan insan, hiç şüphesiz ki zaman ve mekân mefhumlarının fâniler üzerinde bıraktığı yaldızlı tesirleri kesif madde âleminde bırakarak; ruhu ile maneviyat âleminin pırıl pırıl nurlar saçan ufuklarına yükselmiş bir haldedir. Büyük mutasavvıfların ra fena fillah, beka billah diye tarif ve tavsif buyurdukları yüksek mertebe, işte bu kudsî şerefe nâil olmaktır. Evet, her mü’minin kendine mahsus bir huzur, huşû, tefeyyüz, tecerrüd ve istiğrak hali vardır. Ve herkes iman ve irfanı, salah ve takvası, feyiz ve maneviyatı nisbetinde bu İlahî hazdan feyizyâb olabilir. Lâkin bu güzel hal, bu tatlı visal ve bu emsalsiz haz; geçen âyet-i kerîmedeki ihsan erbabı olan o büyük mücahidlerde her zaman devam ediyor. Ve işte onlar bu sebepten dolayıdır ki Mevla’yı unutmak gafletine düşmüyorlar. Nefisleri ile arslanlar gibi bütün ömürleri boyunca çarpışıyorlar. Ve hayatlarının her lahzası, en yüksek terakki ve tekâmül hatıraları kaydediyor. Ve bütün varlıkları; o cemal, kemal ve celal sıfatları ile muttasıf olan Rabbü’l-âlemîn’in rızasında erimiş bulunuyorlar. Mevla, bizleri de o bahtiyarlar zümresine ilhak eylesin, âmin! Yukarıdaki sahifelerde, büyük Üstadın, dostlarını meftun ve hayran ettiği kadar da düşmanlarını dehşetler içerisinde bırakan azametli imanından bahsettik. Biraz da mümtaz şahsiyeti, nurdan bir hâle halinde sarmakta olan üstün meziyetlerinden, ahlâk ve kemalâtından bahsedelim. Malûm ya, her şahsiyeti, muhtelif ve muayyen meziyetler çerçeveler. Binaenaleyh Üstadın şahsiyetini tekvin eden başlıca sıfatlar şunlardır Feragati[] Bir dava sahibinin ve bilhassa ıslahatçının muvaffakıyet şartlarının en mühimmi feragattir. Zira gözler ve gönüller, bu mühim noktayı en ince bir hassasiyetle tetkik ve takibe meyyaldirler. Üstadın bütün hayatı ise baştan başa feragatin şaheser misalleri ile dolup taşmaktadır. Allâme Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi merhumdan, feragate ait şöyle bir söz işitmiştim “İslâm, bugün öyle mücahidler ister ki dünyasını değil, âhiretini dahi feda etmeye hazır olacak.” Büyük adamdan sâdır olan bu büyük sözü tamamen kavrayamadığım için mutasavvıfların istiğrak hallerinde söyledikleri esrarlı sözlere benzeterek, herkese söylememiş ve olur olmaz yerlerde de açmamıştım. Vaktâ ki aynı sözü Bedîüzzaman’ın ateşler saçan heyecanlı ifadelerinde de okuyunca anladım ki büyüklere göre feragatin ölçüsü de büyüyor. Evet, İslâm için bu kadar acıklı bir feragate katlanmaya razı olan mücahidleri, Erhamü’r-Râhimîn olan Allahu Zülkerim Teâlâ ve Takaddes Hazretleri bırakır mı? O fedai kulunu lütf u kereminden, inayet ve merhametinden mahrum etmek şanına –hâşâ– yakışır mı? İşte Bedîüzzaman, bu müstesna tecellinin en parlak misalidir. Bütün ömrü boyunca mücerred yaşadı. Dünyanın bütün meşru lezzetlerinden tamamen mahrum kaldı. Bir yuva kurmak ve orada mesud bir aile hayatı geçirmek sevdasına düşmeye vakit ve fırsat bulamadı. Fakat Cenab-ı Hak, kendisine öyle şeyler ihsan etti ki fâni kalemlerle tarif olunamayacak kadar muazzam ve muhteşemdir. Bugün, dünyada hangi bir aile reisi –manen– Bedîüzzaman Hazretleri kadar mesuddur? Hangi bir baba, milyonlarla evlada sahip olmuştur? Hem de nasıl evlatlar!.. Ve hangi bir üstad, bu kadar talebe yetiştirebilmiştir? Bu kudsî ve ruhî rabıta –biiznillah-i teâlâ– dünyalar durdukça duracak ve nurdan bir sel halinde ebediyetlere kadar akıp gidecektir. Çünkü bu İlahî dava, Kur’an-ı Kerîm’in nur deryasında tebellür eden bir varlık olduğu gibi Kur’an’dan doğmuş ve Kur’an’la beraber yaşayacaktır. Şefkat ve Merhameti[] Büyük Üstad, hak ve hakikati tâ çocukluğunda bulmuştu. Kalbinin feryadını ve ruhunun münâcatını dinlemek için mağaralara kapandığı günlerde bile ibadet ve taatten, tefekkür ve murakabelerden feyiz ve huzur almanın zevkine ermiş olan bir “ârif-i billah” idi. Lâkin karanlık gece dalgalarını andıran korkunç küfür ve ilhad kâbusunun Müslüman dünyasını ve dolayısıyla memleketimizi kaplamak üzere olduğu o tehlikeli günlerde, yatağından fırlayan bir arslan gibi yanardağları andıran bir kükreyişle cihad meydanına atıldı. Bütün rahat ve huzurunu bu mukaddes davaya feda etti. Ve işte bu hikmete mebnidir ki o günden beri her sözü bir dilim lav, her fikri bir ateş parçası olmuş. Düştüğü gönülleri yakıyor; hisleri, fikirleri alevlendiriyor. Büyük Üstadın tam bir uzlet ve inzivadan sonra tekrar irşad ve cemiyet hayatına atılması, aynen İmam-ı Gazalî’nin hayatında geçirmiş olduğu o mühim ve tarihî merhaleye benzemektedir. Demek ki Cenab-ı Hak, büyük mürşidleri böyle bir müddet inzivada terbiye, tasfiye ve tezkiye ettikten sonra tenvir ve irşad vazifesiyle mükellef kılıyor. Ve bu sebebledir ki bir mâ-i mukattardan daha temiz ve berrak olan yüreklerinden kopup gelen nefesler, kalplere akseder etmez bambaşka tesirler icra ediyor. Arz ettiğim gibi İmam-ı Gazalî’nin bundan dokuz yüz sene evvel ahlâk ve fazilet sahasında yapmış olduğu fütuhatı; bu asırda Bedîüzzaman, iman ve ihlas vâdisinde başarmıştır. Evet, Hazret-i Üstadı bu müthiş cihad meydanlarına sevk eden, hep bu eşsiz şefkat ve merhameti olmuştur. Ve bunu bizzat kendisinden dinleyelim Bana “Sen şuna buna niçin sataştın?” diyorlar. Farkında değilim; karşımda müthiş bir yangın var, alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda birisi beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış, ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler… İstiğnası[] Üstadın hayatı boyunca cemiyetimizin her tabakasına vermekte olduğu binlerle istiğna örnekleri, dillere destan olmuş bir ulviyeti haizdir. Mâsivadan tam manasıyla istiğna ederek, uzvî ve ruhî bütün varlığı ile Rabbü’l-âlemîn’in bitmez ve tükenmez hazinesine dayanmayı, müddet-i hayatında bir itiyad değil, âdeta bir mezhep, meşrep ve meslek olarak kabul etmiştir. Ve bunda da ne pahasına olursa olsun sebat eylemekte hâlâ devam etmektedir. İşin orijinal tarafı Bu meslek, kendi şahsına münhasır kalmamış, talebelerine de kudsî bir mefkûre halinde intikal etmiştir. Nur deryasında yıkanmak şerefine mazhar olan bir Nur talebesinin istiğnasına hayran olmamak kabil değildir. Bakınız, Üstad; Mektubat unvanını taşıyan şaheserin İkinci Mektup’unda bu mühim noktayı altı vecih ile ne kadar asil bir iman ve irfan şuuru ile izah eder “Birincisi Ehl-i dalalet, ehl-i ilmi; ilmi vasıta-i cer etmekle ittiham ediyorlar. İlmi ve dini kendilerine medar-ı maişet yapıyorlar deyip insafsızcasına onlara hücum ediyorlar. Binaenaleyh bunları fiilen tekzip lâzımdır. İkincisi Neşr-i hak için enbiyaya ittiba etmekle mükellefiz. Kur’an-ı Hakîm’de, hakkı neşredenler اِنْ اَجْرِىَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ ۞ اِنْ اَجْرِىَ اِلَّا عَلَى اللّٰهِ diyerek insanlardan istiğna göstermişler…” İşte Risale-i Nur Külliyatı’nın mazhar olduğu İlahî fütuhat, hep bu enbiya mesleğinde sebat kahramanlığının şaheser misali ve hârikulâde neticesidir. Ve bu sayede Üstad, izzet-i ilmiyesini, cihan-kıymet bir elmas gibi muhafaza eylemiştir. Artık herkesin uğrunda esir olduğu maaş, rütbe, servet ve daha nice bin şahsî ve maddî menfaatlerle aslâ alâkası olmayan bir insan, nasıl olur da gönüller fatihi olmaz? İmanlı gönüller, nasıl onun feyiz ve nuru ile dolmaz? İktisatçılığı[] İktisat, bundan evvel bahsettiğimiz istiğnanın tefsir ve izahından başka bir şey değildir. Zaten iktisat sarayına girebilmek için evvela istiğna denilen kapıdan girmek lâzımdır. Bu sebeple iktisatla istiğna, lâzımla melzum kabîlindendir. Üstad gibi istiğna hususunda peygamberleri kendine örnek kabul eden bir mücahidin iktisatçılığı, kendiliğinden husule gelecek kadar tabiî bir haslet halini alır ve artık ona günde bir tas çorba, bir bardak su ve bir parça ekmek kâfi gelebilir. Zira bu büyük insan, büyük ve munsif Fransız şairi Lamartin’in dediği gibi “Yemek için yaşamıyor belki yaşamak için yiyor.” Üstadın meşrep ve mesleğini tamamen anladıktan sonra, artık onun yüksek iktisatçılığını böyle yemek içmek gibi basit şeylerle mukayese etmeyi çok görüyorum. Zira bu büyük insanın yüksek iktisatçılığını manevî sahalarda tatbik etmek ve maddî olmayan ölçülerle ölçmek lâzım gelir. Mesela Üstad, bu yüksek iktisatçılık kudretini sırf yemek, içmek, giymek gibi basit şeylerle değil; bilakis fikir, zihin, istidat, kabiliyet, vakit, zaman, nefis ve nefes gibi manevî ve mücerred kıymetlerin israf ve heder edilmemesi ile ölçen bir dâhîdir. Ve bütün ömrü boyunca bir karakter halinde takip ettiği bu titiz muhasebe ve murakabe usûlünü, bütün talebelerine de telkin etmiştir. Binaenaleyh bir Nur talebesine olur olmaz eseri okutturmak ve her sözü dinlettirmek kolay bir şey değildir. Zira onun gönlünün mihrak noktasında yazılı olan şu “Dikkat!” kelimesi, en hassas bir kontrol vazifesi görmektedir. İşte Bedîüzzaman, kudretli bir ıslahatçı ve hârikalar hârikası bir pedagog mürebbi olduğunu, yetiştirdiği tertemiz nesille fiilen ispat etmiş ve iktisat tarihine nurdan pırıltılarla yazılan bir atlas sahife daha ilâve eden bir nadire-i fıtrattır. Tevazuu ve Mahviyetkârlığı[] Nur Risalelerinin bu kadar hârikulâde bir şekilde cihana yayılmasında, bu iki hasletin çok faydası olmuş ve pek derin tesirleri görülmüştür. Çünkü Üstad sohbet ve teliflerinde kendine bir kutbü’l-ârifîn ve bir gavsü’l-vâsılîn süsü vermediği için gönüller ona pek çabuk ısınmış, onu tertemiz bir samimiyetle sevmiş ve derhal ulvi gayesini benimsemiştir. Mesela, ahlâk ve fazilete, hikmet ve ibrete ait olan birçok sohbet ve telkinlerini, doğrudan doğruya nefsine tevcih eder. Keskin ve ateşîn hitabelerinin ilk ve yegâne muhatabı öz nefsidir. Oradan –merkezden muhite yayılırcasına– bütün nur ve sürura, saadet ve huzura müştak olan gönüllere yayılır. Üstad hususi hayatında gayet halîm selim ve son derece mütevazidir. Bir ferdi değil, hiçbir zerreyi incitmemek için a’zamî fedakârlıklar gösterir. Sayısız zahmet ve meşakkatlere, ızdırap ve mahrumiyetlere katlanır fakat imanına, Kur’an’ına dokunulmamak şartıyla… Artık o zaman bakmışsınız ki o sakin deniz, dalgaları semalara yükselen bir tufan, sahillere heybet ve dehşet saçan bir umman kesilmiştir. Çünkü o, Kur’an-ı Kerîm’in sadık hizmetkârı ve iman hudutlarını bekleyen kahraman ve fedai bir neferidir. Kendisi bu hakikati veciz bir cümle ile şu şekilde ifade eder “Bir nefer nöbette iken başkumandan da gelse silahını bırakmayacak. Ben de Kur’an’ın bir hizmetkârı ve bir neferiyim. Vazife başında iken karşıma kim çıkarsa çıksın, hak budur derim, başımı eğmem!” Vazife başında ve cihad meydanında iken şu mısralar, lisan-ı halidir Şahlanan bir ata benzer, kırarım kanlı gemi Sinsi düşmanlara hâşâ satamam benliğimi Benliğimden uzak olmaktır esaret bence Böyle bir zillete düşmek ne hazîn işkence Ebedî vuslatın aşkıyla geçer her ânım Dest-i kudretle yapılmış kaledir imanım Bu mukaddes emelimden ne kadar dilşâdım Görmek ister beni cennette şehit ecdadım Ruhum oldukça müebbed, ebedîdir ömrüm En büyük vuslata, Allah’a çıkan yoldur ölüm. Kitaba girmezden evvel Üstadı; ilmî, fikrî, tasavvufî ve edebî cepheleri ile de mütalaa etmek isterdim. Fakat çok derin ve pek şümullü olan bu mevzuların birkaç sahife ile hülâsa edilemeyeceğini kat’î bir surette idrak ettikten sonra, artık adı geçen mevzulara birkaç cümle ile temas etmeyi münasip gördüm. Rabb’im imkânlar lütfederse bu derin mevzuları, Risale-i Nur Külliyatı ve Nur talebeleri ile birlikte, büyük ve müstakil bir eserle, tahlilî bir surette tetkik ve mütalaa etmeyi bütün ruhumla arzu ediyorum. Bu hususta, büyük Üstadımızın ve aziz kardeşlerimin kıymetli dualarını niyaz eylerim. Üstadın İlmî Cephesi[] Merhum Ziya Paşa, şu Âyinesi iştir kişinin lafa bakılmaz Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde beyti ile nesilden nesile bir düstur halinde intikal edecek olan çok büyük bir hakikati ifade etmiştir. Evet, Müslüman ırkımıza Risale-i Nur Külliyatı gibi muazzam bir iman ve irfan kütüphanesini hediye eden, gönüller üzerinde mukaddes bir nur müessesesi kuran mümtaz ve müstesna zatın kudret-i ilmiyesi hakkında tafsilata girişmek, öğle vakti güneşi tarif etmek kadar fuzulî bir iştir. Yalnız yanık bir şairimizin Hüsn olur kim, seyrederken ihtiyar elden gider dediği gibi hayatının her lahzasında İlahî tecellilere mazhar bulunan bu mübarek zatın; ilim ve irfanından, ahlâk ve kemalâtından bahsetmek, insana bambaşka bir zevk ve İlahî bir haz veriyor. Bunun için sözü uzatmaktan kendimi alamıyorum. Üstad; Risale-i Nur Külliyatı’nda dinî, içtimaî, ahlâkî, edebî, hukukî, felsefî ve tasavvufî en mühim mevzulara temas etmiş ve hepsinde de hârikulâde bir surette muvaffak olmuştur. İşin asıl hayret veren noktası; birçok ulemanın tehlikeli yollara saptıkları en çetin mevzuları, gayet açık bir şekilde ve en kat’î bir surette hallettiği gibi en girdaplı derinliklerden, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’in tuttuğu nurlu yolu takip ederek sahil-i selâmete çıkmış ve eserlerini okuyanları da öylece çıkarmıştır. Bu sebeple Risale-i Nur Külliyatı’nı aziz milletimizin her tabakasına kemal-i emniyet ve samimiyetle takdim etmekle şeref duyuyoruz. Nur Risaleleri, Kur’an-ı Kerîm’in nur deryasından alınan berrak katreler ve hidayet güneşinden süzülen billur huzmelerdir. Binaenaleyh her Müslüman’a düşen en mukaddes vazife, imanı kurtaracak olan bu nurlu eserlerin yayılmasına çalışmaktır. Zira tarihte pek çok defalar görülmüştür ki bir eser nice fertlerin, ailelerin, cemiyetlerin ve sayısız insan kitlelerinin hidayet ve saadetine sebep olmuştur. Âh! Ne bahtiyardır o insan ki bir mü’min kardeşinin imanının kurtulmasına sebep olur. Üstadın Fikrî Cephesi[] Malûm ya; her mütefekkirin kendine mahsus bir tefekkür sistemi, fikrî hayatında takip ettiği bir gayesi ve bütün gönlü ile bağlandığı bir ideali vardır. Ve onun tefekkür sisteminden, gaye ve idealinden bahsetmek için uzun mukaddimeler serdedilir. Fakat Bedîüzzaman’ın tefekkür sistemi, gaye ve ideali, uzun mukaddimelerle filan yorulmaksızın bir cümle ile hülâsa edilebilir Bütün semavî kitapların ve bilumum peygamberlerin yegâne davaları olan “Hâlık-ı kâinat’ın uluhiyet ve vahdaniyetini ilan” ve bu büyük davayı da ilmî, mantıkî ve felsefî delillerle ispat eylemektir. — O halde Üstadın mantık, felsefe ve müsbet ilimlerle de alâkası var? — Evet mantık ve felsefe, Kur’an’la barışıp hak ve hakikate hizmet ettikleri müddetçe Üstad en büyük mantıkçı ve en kudretli bir feylesoftur. Mukaddes ve cihan-şümul davasını ispat vâdisinde kullandığı en parlak delilleri ve en kat’î bürhanları, Kur’an-ı Kerîm’in Allah kelâmı olduğunu her gün bir kat daha ispat ve ilan eden “müsbet ilim”dir. Zaten felsefe, aslında hikmet manasına geldikçe, Vâcibü’l-vücud Teâlâ ve Takaddes Hazretlerini, Zat-ı Bâri’sine lâyık sıfatlarla ispata çalışan her eser, en büyük hikmet ve o eserin sahibi de en büyük hakîmdir. İşte Üstad böyle ilmî bir yolu, yani Kur’an-ı Kerîm’in nurlu yolunu takip ettiği için binlerle üniversitelinin imanını kurtarmak şerefine mazhar olmuştur. Hazretin bu hususta haiz olduğu ilmî, edebî ve felsefî daha pek çok meziyetleri vardır. Fakat onları, eserlerinden misaller getirerek inşâallah müstakil bir eserde arz etmek emelindeyim. وَ مِنَ اللهِ التَّوْفٖيقُ Tasavvuf Cephesi[] Nakşibendî meşayihinden, her harekâtını Peygamber-i Zîşan Efendimiz Hazretlerinin harekâtına tatbik etmeye çalışan ve büyük bir âlim olan bir zata sordum — Efendi Hazretleri, ulema ile mutasavvıfe arasındaki gerginliğin sebebi nedir? — Ulema, Resul-i Ekrem Efendimizin ilmine, mutasavvıflar da ameline vâris olmuşlar. İşte bu sebepten dolayıdır ki Fahr-i Cihan Efendimizin hem ilmine ve hem ameline vâris olan bir zata “zülcenaheyn” yani “iki kanatlı” deniliyor. Binaenaleyh tarîkattan maksat, ruhsatlarla değil, azîmetlerle amel edip ahlâk-ı Peygamberî ile ahlâklanarak bütün manevî hastalıklardan temizlenip Cenab-ı Hakk’ın rızasında fâni olmaktır. İşte bu ulvi dereceyi kazanan kimseler, şüphesiz ki ehl-i hakikattirler. Yani tarîkattan maksud ve matlub olan gayeye ermişler demektir. Fakat bu yüksek mertebeyi kazanmak, her adama müyesser olamayacağı için büyüklerimiz matlub olan hedefe kolaylıkla erebilmek için muayyen kaideler vaz’eylemişlerdir. Hülâsa; tarîkat, şeriat dairesinin içinde bir dairedir. Tarîkattan düşen, şeriata düşer fakat –maazallah– şeriattan düşen, ebedî hüsranda kalır. Bu büyük zatın beyanatına göre Bedîüzzaman’ın açtığı nur yolu ile hakiki ve şaibesiz tasavvuf arasında cevherî hiçbir ihtilaf yoktur. Her ikisi de Rıza-yı Bâri’ye ve bi’n-netice cennet-i a’lâya ve dîdar-ı Mevla’ya götüren yollardır. Binaenaleyh bu asil gayeyi istihdaf eden herhangi mutasavvıf bir kardeşimizin, Risale-i Nur Külliyatı’nı seve seve okumasına hiçbir mani kalmadığı gibi bilakis Risale-i Nur tasavvuftaki “murakabe” dairesini, Kur’an-ı Kerîm yolu ile genişleterek ona bir de tefekkür vazifesini en mühim bir vird olarak ilâve etmiştir. Evet, insanın gözüne gönlüne bambaşka ufuklar açan bu “tefekkür” sebebiyle sadece kalbinin murakabesi ile meşgul olan bir sâlik, kalbi ve bütün letaifi ile birlikte zerrelerden kürelere kadar bütün kâinatı azamet ve ihtişamı ile seyir ve temaşa, murakabe ve müşahede ederek Cenab-ı Hakk’ın o âlemlerde bin bir şekilde tecelli etmekte olan esma-i hüsnasını, sıfât-ı ulyâsını kemal-i vecd ile görerek, artık sonsuz bir mabedde olduğunu aynelyakîn, ilmelyakîn ve hakkalyakîn derecesinde hisseder. Çünkü içine girdiği “mabed” öyle ulu bir mabeddir ki milyarlara sığmayan cemaatin hepsi aşk ve şevk, huşû ve istiğraklar içinde Hâlık’ını zikrediyor. Yanık, tatlı ve güzel lisanları; şive, nağme, ahenk ve besteleri ile bir ağızdan سُبْحَانَ اللّٰهِ وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ وَلَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاللّٰهُ اَكْبَرُ diyorlar. Risale-i Nur’un açtığı iman ve irfan ve Kur’an yolunu takip eden, işte böyle muazzam ve muhteşem bir mabede girer. Ve herkes de iman ve irfanı, feyiz ve ihlası nisbetinde feyizyâb olur. Edebî Cephesi[] Eskiden beri lafız ve mana, üslup ve muhteva bakımından edibler ve şairler, mütefekkirler ve âlimler ikiye ayrılmışlardır. Bunlardan bazıları, sadece üslup ve ifadeye, vezin ve kafiyeye kıymet vererek manayı ifadeye feda etmişlerdir. Ve bu hal de kendini en çok şiirde gösterir. Diğer zümre ise en çok mana ve muhtevaya ehemmiyet vererek özü söze kurban etmemişlerdir. Artık Bedîüzzaman gibi büyük bir mütefekkirin edebî cephesi bu küçük mukaddime ile kolayca anlaşılır sanırım. Zira Üstad o kıymetli ve bereketli ömrünü, kulaklarda kalacak olan sözlerin tanzim ve tertibi ile değil, bilakis kalplerde, ruhlarda, vicdan ve fikirlerde kudsî bir ideal halinde insanlıkla beraber yaşayacak olan din hissinin, iman şuurunun, ahlâk ve fazilet mefhumunun asırlara, nesillere telkini ile meşgul olan bir dâhîdir. Artık bu kadar ulvi bir gayenin tahakkuku için candan ve cihandan geçen bir mücahid, pek tabiîdir ki fâni şekillerle meşgul olamaz. Bununla beraber Üstad zevk inceliği, gönül hassasiyeti, fikir derinliği ve hayal yüksekliği bakımından hârikulâde denecek derecede edebî bir kudret ve melekeyi haizdir. Ve bu sebeple üslup ve ifadesi, mevzuya göre değişir. Mesela, ilmî ve felsefî mevzularda mantıkî ve riyazî delillerle aklı ikna ederken gayet veciz terkipler kullanır. Fakat gönlü mest edip ruhu yükselteceği anlarda ifade o kadar berraklaşır ki tarif edilemez. Mesela semalardan, güneşlerden, yıldızlardan, mehtaplardan ve bilhassa bahar âleminden ve Cenab-ı Hakk’ın o âlemlerde tecelli etmekte olan kudret ve azametini tasvir ederken üslup o kadar latîf bir şekil alır ki artık her teşbih, en tatlı renklerle çerçevelenmiş bir levhayı andırır ve her tasvir, hârikalar hârikası bir âlemi canlandırır. İşte bu hikmete mebnidir ki bir Nur talebesi Risale-i Nur Külliyatı’nı mütalaası ile –üniversitenin herhangi bir fakültesine mensup da olsa– hissen, fikren, ruhen, vicdanen ve hayalen tam manasıyla tatmin edilmiş oluyor. Nasıl tatmin edilmez ki Risale-i Nur Külliyatı, Kur’an-ı Kerîm’in cihan-şümul bahçesinden derilen bir gül demetidir. Binaenaleyh onda, o mübarek ve İlahî bahçenin nuru, havası, ziyası ve kokusu vardır. Ruhun bu ihtiyacını söyler akan sular Kur’an’a her zaman beşerin ihtiyacı var. Ali Ulvi Kurucu Tarihçe-i Hayat'ın Ön Sözü Bediüzzaman Hakkında Hizmetindeki Talebelerinin Bir Mektubu[] اَلسَّلَامُ عَلَيْكُمْ وَ رَحْمَةُ اللّٰهِ وَ بَرَكَاتُهُ بِعَدَدِ رَسَائِلِ النُّورِ الْمَقْرُوئَةِ وَ الْمَكْتُوبَةِ Çok sevgili, çok kıymettar, çok müşfik Üstadımız Efendimiz Hazretleri! Evvela Leyle-i Mi’racınızı tebrik eder, ellerinizden öper, kusurumuzun affını rica ederiz. Üstadımızın tercüme-i halini merak edenlere deriz ki Kur’an-ı Hakîm otuz üç âyâtının i’cazkâr işaretiyle, İmam-ı Ali radıyallahu anh Celcelutiye ve Ercuze’sinde kerametkâr delâlatıyla, Gavs-ı A’zam kuddise sırruhu beşaretkâr beyanatıyla, Üstadımızın hakiki tercüme-i halini ve Risale-i Nur’un hakiki mahiyetini beyan etmişler. Üstadımızın şahs-ı manevîsini bilmek isteyenler, Risale-i Nur’un İşarat-ı Kur’aniye ve Keramat-ı Aleviye ve Keramat-ı Gavsiye risalelerini ve Risale-i Nur’un sair eczalarını dikkatle tetebbu etmeleri lâzımdır. Yalnız bizim, Üstadımız hakkındaki kanaat-i kat’iyemiz şudur ki İsm-i Nur ve ism-i Hakîm’e mazhariyetle, Kur’an-ı Hakîm’in hazinesinden nâil olduğu hakaik ve maarifi, tahdis-i nimet maksadıyla beşere ilan eden bu allâme-i zîfünun Bedîüzzaman Hazretleri, ahlâk-ı Muhammediye aleyhissalâtü vesselâm ile tahalluk etmiş, nefis ve heva berzahlarından geçmiş, mekârim-i ahlâkın en mümtaz ve müstesna bir timsal-i mücessemi olarak bu asırda bulunmuş. Şimdiye kadar bütün hayatında şâyan-ı hayret bir ulüvv-ü himmet ve sekinet ve iffet ve mahviyet içinde yaşamış. Gına-yı kalbi, tevekkül ve kanaati hârikulâde; maişet ve kıyafeti pek sade ve mekârim-i ahlâkı pek fevkalâde; dünyaya zerre kadar meyil ve muhabbet etmez. Hem öyle bir tarzda izzet-i ilmiyeyi hayatta muhafaza etmiş ki aslâ kimseye arz-ı iftikar etmemek, hayatının en mühim bir düsturu olmuştur. Dünya kendilerine teveccüh etmişse de ondan yüz çevirmiş olan Üstadımız; emr-i maaşta Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle, iffet ve nezahetini daima muhafaza eder; sadaka, zekât ve hediyeleri almaz. Yakînen biliyoruz ki Kastamonu’da bulundukları zaman, oturdukları evin icarını vermek için yorganını sattılar da yine hiçbir suretle hediye kabul etmediler. Hem Üstadımız, tekellüf ve taazzumdan aslâ hoşlanmaz ve talebelerinin dahi tekellüf kaydından âzade olmalarını emreder. Ve buyururlar ki “Tekellüf, şer’an ve hikmeten fenadır çünkü tekellüf sevdası, insanı hadd-i marufu tecavüze sevk eder. Mütekellif olanlar, bazen hodbinane bir tezahür ve tefahur tavrı ve muvakkat soğuk bir riyakâr vaziyeti takınmaktan kurtulmaz. Halbuki bunların ikisi de ihlası zedeler.” Hem Üstadımız, gayet mütevazidir. Tefevvuk ve temeyyüz daiyelerinden, şöhret sevdalarından ziyadesiyle sakınırlar. Kendilerine mahsus safi meşrebi, o gibi can sıkacak şeylerden âlîdir. Herkese hele ihtiyarlara ve çocuklara ve fukaralara, rıfk ve mülâyemetle uhuvvetkârane bir muamele-i hâlisanede bulunurlar. Mübarek yüzlerinde, mehabet ve beşaşetle karışık bir nur-u vakar lemean eder. Heybetle beraber âsâr-ı üns ve ülfet dahi görünür. Daima mütebessim bulunurlar. Fakat bazen tecelliyatın muktezası olarak mehabet ve celal nazarı o derece tezahür eder ki artık o zaman yanında bulunup da söz söylemek isteyen adamın, âdeta dili tutulur, ne söylemek istediği anlaşılmaz. Bu âcizler, çok defa bu hali müşahede ettik. Üstadımızın, az söylemek âdetidir. Fakat söylediğini veciz söyler, her halde düstur-u hikmet olarak pek manidar ve pek şümullü birer câmiü’l-kelimdirler. Üstadımız ne kimseyi zemmeder ve ne de yanında kimseyi gıybet ettirir. Bunlardan aslâ hoşlanmaz. Kusur ve hataları setrederler. Hem o kadar hüsn-ü zanna mâliktir ki hattâ kendisi hakkında bir nâ-seza söz tebliğ edene “Hâşâ, bu yalandır. Bu sözü söyledi dediğin zat, böyle söylemez.” buyururlar. Üstadımızın nefisle mücahedede bir rüsuh ve ihtisası vardır ki aslâ huzuzat-ı nefsaniyelerine hizmet etmezler. Bir insana kâfi gelmeyecek kadar az yerler ve az uyurlar. Gecelerde, sabaha kadar câlib-i dikkat bir hal-i hâşiane ile ubudiyette bulunurlar. Yaz ve kış, bu âdetleri tahallüf etmez. Teheccüd ve münâcat ve evradlarını aslâ terk etmezler. Hattâ bir ramazan-ı şerifte pek şiddetli hastalıkta, altı gün bir şey yemeden savm-ı visal içinde ubudiyetteki mücahedelerini terk etmediler. Komşuları her zaman derler ki “Biz, sizin Üstadınızın sekiz sene yaz ve kış geceleri, aynı vakitlerde sabaha kadar hazîn ve muhrik sadâsıyla münâcat seslerini dinler ve böyle fâsılasız devamlı mücahedesine hayretler içinde kalırdık.” Hem Üstadımız, taharet ve nezafet-i şer’iyeye son derece riayet eder; her zaman abdestli olarak bulunur; aslâ mübarek vaktini boş geçirmez. Ya Risale-i Nur telifiyle veya tashihiyle meşgul veya Münâcat-ı Cevşeniyeyi kıraat ve secdegâh-ı ubudiyete kaim veya tefekkür-ü a’lâ-i İlahî bahrine müstağrak bulunurdu. Ekseriyetle, yaz zamanı şehre uzak ormanlık dağ vardı. Üstadımızla oraya giderdik. Yolda hem Risale-i Nur tashih ederler hem bu âciz talebelerinin okudukları risaleye dikkat ederler ve tashih için hatalarını söylerler veyahut eski müellefatından birisinden ders verirler, bu suretle yolda bile mübarek vaktini vazife ile geçirirlerdi. Evet, biz itiraf ediyoruz ki Üstadımızın nutkundaki letafet ve ülfetindeki halâvet o derece feyiz bahşederdi ki insan, sabahtan akşama kadar o vaziyette ders alsa yol yürüse aslâ sıkılmak ihtimali yoktu. Hem Üstadımız, Risale-i Nur hizmetini her şeye tercih ederler ve buyururlardı ki “Yirmi senedir Kur’an-ı Hakîm’den ve Risale-i Nur’dan başka bir kitabı ne mütalaa etmişim ve ne de yanımda bulundurmuşum, Risale-i Nur kâfi geliyor.” Evet, Feyyaz-ı Mutlak tarafından bütün hakaik-i Kur’aniye kalb-i münevverine ilham ve ilka-i küllî ile ifaza olunur da Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’dan başka neye muhtaç olur? Bundan şüphesi olanlar, Risale-i Nur’a dikkat etsinler. Cenab-ı Hak Üstadımıza Risale-i Nur’un telifinde öyle bir iktidar-ı bedî’ ihsan etmiştir ki bu, herkese nasib olacak hasletlerden değildir. O hârika Nur Risaleleri, her biri gurbette, hastalık içinde, dağda, bağda, kâtipsiz, tahammülü müşkül gayet ağır şerait dâhilinde, zahirî nice müşkülatlarla meydana gelmiş ve mü’minlerin imdadına yetişmiştir. Fakat Cenab-ı Hakk’a şükrolsun ki inayet-i İlahiye, hârika bir tarzda Üstadımıza fevkalâde muvaffakıyet ihsan etmiştir. İşte bu sırdandır ki Cenab-ı Hak, ona kâinatı bir kitab-ı semavî ve arzı bir sahife gibi keşif ve şuhudla bihakkalyakîn okuyacak bir iktidar vermiş; mahz-ı inayetle böyle kudsî bir esere sahip kılmıştır. Evet, âyât-ı teşriiyeyi hâvi Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın hakaik ve maarifini ve âyât-ı kevniyeyi şâmil kitab-ı kebir-i kâinatın vezaif ve maânîsini beyan edip marifetullahın en yüksek derecatına urûca nev-i beşeri teşvik eden ve bugünkü günde, ölmeye yüz tutan kalpleri bile izn-i İlahî ile ihtizaza getirecek kadar hârika bir eser-i bedîa, bir sereyan-ı seria olan Risale-i Nur ile neşr-i hakaik eden bu vücud-u mesud ile beşeriyet iftihar etmek lâzım gelirken; çok garibdir ki ehl-i şakavet tarafından zehir verilmeye cesaret ve taş attırılmaya bile cüret ediliyor. Evet اَشَدُّ الْبَلَاءِ عَلَى الْاَنْبِيَاءِ ثُمَّ الْاَوْلِيَاءِ sırrıyla, enbiyanın vârisi olanların türlü türlü belalara uğramaları, hikmet-i İlahiye iktizasından olmasıyla, o zümre-i mübareke gibi Üstadımız dahi nice belalara hedef olmuştur. Hattâ Kastamonu’ya ilk teşrif ettikleri zaman çocuklar, bir bedbaht şakî tarafından teşvik edilip abdest almak için çeşmeye çıktıkları vakit taş atmışlar. Fakat Üstadımız daima gördüğü eza ve cefalara ulü’l-azmane sabır ve tahammül eder. Hem safa-i sadra ve selâmet-i kalbe mâlik olduklarından, o çocuklara dahi hiddet etmeyip buyururlardı ki “Bunlar Sure-i Yâsin’den mühim bir âyetin nüktesini keşfime sebep oldular.” diye onlara dua ederlerdi. Sonra bu çocuklar, Üstadımızın duaları bereketiyle şâyan-ı hayret bir hal kesbettiler ki Üstadımızı uzak yakın nerede görürlerse koşarak yanına gelirler, mübarek elini öperler, duasını alırlardı. Hem Üstadımızın hârika hâlâtı ve şâyan-ı hayret garaib-i ahvali, başta Risale-i Nur olarak pek çoktur. Evet, biz itiraf ediyoruz ki Üstadımız bizim hatırat-ı kalbimizi bizden ziyade okur, çok defa haberimiz olmadığı bir meseleden bizleri şiddetli telaşla ikaz ederler, bizi hayrette bırakırlar. Fakat günler geçtikten sonra aynen Üstadımızın ikaz ettiği şeyle karşılaşır, aklımız başımıza gelirdi. Üstadımızla dağa gittiğimiz zaman, daha şehre dönme zamanı gelmeden, birden Üstadımız kalkarlar, bize de emrederlerdi. Hikmetini sormak istediğimizde “Acele gidelim, Risale-i Nur hizmeti için bizi bekliyorlar.” Hakikaten, şehre avdetimizde, mutlaka mühim bir Risale-i Nur şakirdi bizi bekliyor bulur veya birkaç defa gelip gittiğini komşular haber verirlerdi. Yine bir gün, Mevlana Hâlid ks Hazretlerinin Küçük Âşık namında bir talebesinin neslinden mübarek bir hanım, yanında Hâşiye[8] çok senelerden beri muhafaza ettiği Mevlana Hazretlerinin cübbesini, ramazan-ı şerifte teberrüken Üstadımızın yanında kalsın diye Feyzi ile gönderir. Üstadımız hemen Emin kardeşimize yıkamak için emrederek Cenab-ı Hakk’a şükretmeye başlar. Feyzi’nin hatırına “Bu hanım, benim ile yirmi gün için gönderdi; Üstadım neden sahip çıkıyor?” diye hayretler içinde kalır. Sonra o hanımı görür, o hanım Feyzi’ye der ki “Üstad hediyeleri kabul etmediğinden bu suretle belki kabul eder diye öyle söylemiştim. Fakat emanet onundur, canımız dahi feda olsun.” der, o kardeşimizi hayretten kurtarır. Evet, mübarek Üstadımızın o cübbeyi kabulü, Mevlana Hâlid’den sonra vazife-i teceddüd-ü dinin kendilerine intikaline bir alâmet telakki etmesindendir, derler. Hem de öyle olmak lâzım. Çünkü hadîs-i sahihte اِنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ لِهٰذِهِ الْاُمَّةِ عَلٰى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دٖينَهَا buyurulmuş. Mevlana Hazretlerinin veladeti 1193, Üstadımız Hazretlerinin ise 1293’tür. Bu hadîsin tam izahı Risale-i Gavsiye’de vardır. Üstadımız ara sıra bizlere hususan Feyzi’ye, latîfe tarzında buyururlardı ki “Cezanız var, tokat yiyeceksiniz, hapse gireceksiniz.” diye Denizli hapsimizi bize remzen haber verip hem bizi ikaz hem kable’l-vuku bir mühim hâdiseyi keşfen beyan ediyorlardı. Hakikaten çok geçmedi, Üstadımızın dediği çıktı. Yine Denizli hapsi hâdisesinden evvel buyurdular ki “Kardeşlerim, çoktandır sekiz seneden fazla bir yerde kalmamışım. Şimdi buraya geleli sekiz sene oluyor. Bu sene herhalde ya vefat edeceğim veya başka yere nakledeceğim.” diye Kastamonu’dan teşrifini haber veriyorlardı. Hem Denizli hapsi musibetinden evvel Üstadımız buyururlardı ki “Kardeşlerim, Risale-i Nur’a birkaç cihette hücum hissediyorum, ziyade ihtiyat ediniz.” Hakikaten çok geçmedi, İstanbul’da bir ihtiyar hoca, bilmeyerek bir risalenin bir meselesine itiraz ediyor. Sonra eski fetva emini merhum Ali Rıza Efendi Hazretleri, o hocanın itirazını red ve Risale-i Nur’un hakkaniyetini tam tasdik ediyor. … Bir müddet sonra bir hayvan ürküp Üstadımızın bacağını incitiyor. Aylarca ızdıraplar içinde, vazife-i ubudiyetini ve Risale-i Nur’un hizmet-i kudsiyesini çok müşkülatla îfa edebildi. Sonra dağda müthiş bir zehirlenmeden mütevellid gayet ağır surette hasta iken, Denizli hapsi tevkifi meydana çıktı. Fakat o ferd-i ferîd, tahammülü pek müşkül bu dehşetli halde hem hizmet-i imaniye ve Kur’aniyedeki azm-i metinini hem ubudiyetteki vezaifi îfaya son derece gayret edip aslâ fütur getirmeden ulü’l-azmane bir sabır ile sebat ediyordu. Yine Üstadımız tevkifimizden evvel mükerreren buyururlardı ki “Ehl-i dünya, Risale-i Nur’a ilişmesinler; ilişirlerse âfetlerin hücumuna sebep olurlar.” Hakikaten herkesçe malûmdur ki Risale-i Nur şakirdleri tevkif edilir edilmez her tarafta âfetler, zelzeleler, hastalıklar başlardı tâ Risale-i Nur’un hakkaniyeti tasdik olunup vatana faydalı olduğu itiraf edilinceye kadar çok yerlerde, ezcümle Kastamonu’da zelzele devam etti. Hattâ Kastamonu’nun tarihî yüksek kalesi –ki bazı risalelerin medresesi hükmüne geçti– Risale-i Nur’a ve müellifi olan Üstadımıza iştiyak ve hasretinden matem tutup en sağlam, köklü taşlarını aşağı atarak Üstadımızın ihbar-ı gaybîsini maddeten tasdik etmiştir. Üstadımız, tevkifimizden mukaddem buyururlardı ki “Risale-i Nur’a müthiş bir hücum planı var fakat merak etmeyiniz. Müjde, inayet-i İlahiye imdadımıza yetişecek. Şöyle ki Bugün okumak için Hizb-i A’zam-ı Nurî’yi açmıştım, birden karşıma وَ اصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَاِنَّكَ بِاَعْيُنِنَا وَ سَبِّحْ بِحَمْدِ رَبِّكَ âyeti çıktı. Manen “Bana bak!” dedi. Ben de baktım, gördüm ki manasının çok tabakalarından hususan mana-yı işarîsiyle ve cifrîsiyle hem hapis musibetine hem necatımıza işaret ve bize beşaret ediyor.” buyurdular. İşte Denizli mahkemesi, beraet kararı vermezden dokuz ay evvel, bilâ-tereddüt bu âyetin definesinden aldığı cevheri izhar edip hem bu âyet-i kerîmenin mühim nükte-i i’cazını keşif hem de bu kuvve-i maneviyeye muhtaç zayıf talebelerini tebşir etmekle bizleri mesrur eylemişlerdir. Bu âyetin tam izahı, Denizli Müdafaası’nda ve Lâhikası’ndadır. Nüsha-i nadire-i zaman olan Üstadımız, gayet şecî ve metin ve ulü’l-azmane bir cesaret-i fevkalâdeye mâlik bir lisanü’l-haktır ki hak yolunda söz söylemekten çekinmez ve levm-i lâimden korkmazlar. Bir gün “Bismillah” yazılı kabir taşlarını lağımlar üzerine konurken görürler. Orada dünyaca mühim zatlar hazır oldukları halde, kimsenin söyleyemediği gayet acı sözlerle o haksız işe ve daha başka haksız işlere de sedd-i sedid olmuşlardır. Hem memleketimizde her kim Üstadımızı rencide etmeye cesaret etmişse Risale-i Nur’a zarar getirmişse mutlaka sû-i âkıbete uğramışlardır. Bazıları dehalet edip akılları başlarına gelmiş ise de bazıları da cezalarını çekmişlerdir. Bu vak’aların bazıları, Lâhika’da yazılmıştır. Elhasıl Mübarek Üstadımızın evsaf-ı kemalini ve mehasin-i ahvalini bizim gibi âcizlerin bihakkın tasvir ve tarif edebilmesine imkân yoktur. Hâlık-ı Zülcelali ve’l-cemal Hazretleri, Üstadımızı bir vücud-u müstesna olarak yaratmış ve tevfik-i İlahiyesine mazhar kılmıştır. Ne saadet ona ki onun bizzat iştigal ettiği ve ehemmiyetle teşvik ve tavsiye ettiği Risale-i Nur ile hizmet-i Kur’aniye ve imaniyede buluna ve Risale-i Nur’dan dersini almış ola… Üstadımız memlekette bulundukça fâsılasız neşr-i hakaik eylemiş ve bizim saadetimiz için feyiz bahşeden mübarek nefesini sarf etmiştir. Cenab-ı Erhamü’r-Râhimîn’den bütün ruh u canımızla niyaz ederiz ki “Mahşer gününde dahi bizleri اَلسَّعٖيدُ سَعٖيدٌ فٖى بَطْنِ اُمِّهٖ hadîs-i şerifine mazhar olan Üstadımız define-i ulûm ve fünun, bedîü’l-beyan allâme-i Bedîüzzaman Said Nursî Hazretleri ile birlikte haşretsin. Tâ ki o korkulu günde nurlu, müşfik, mübarek eliyle elimizi tutsun, huzur-u Resul-ü Ekrem aleyhissalâtü vesselâma bizi götürsün, inşâallah!..” Risale-i Nur Şakirdlerinden Feyzi, Emin Tarihçe-i Hayat, Kastamonu Hayatı Risale-i Nur ve Tercümanı Hakkında Bir Takrizname[] Her asır başında hadîsçe geleceği tebşir edilen dinin yüksek hâdimleri; emr-i dinde mübtedi değil, müttebi’dirler. Yani kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmezler, yeni ahkâm getirmezler. Esasat ve ahkâm-ı diniyeye ve sünen-i Muhammediyeye asm harfiyen ittiba yoluyla dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar ve ona karıştırılmak istenilen ebâtîli ref’ ve iptal ve dine vaki tecavüzleri red ve imha ve evamir-i Rabbaniyeyi ikame ve ahkâm-ı İlahiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve ilan ederler. Ancak tavr-ı esasîyi bozmadan ve ruh-u aslîyi rencide etmeden yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmine uygun yeni ikna usûlleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilat ile îfa-i vazife ederler. Bu memurîn-i Rabbaniye, fiiliyatlarıyla ve amelleriyle de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. Salabet-i imaniyelerinin ve ihlaslarının âyinedarlığını bizzat îfa ederler. Mertebe-i imanlarını fiilen izhar ederler. Ve ahlâk-ı Muhammediyenin asm tam âmili ve mişvar-ı Ahmediyenin asm ve hilye-i Nebeviyenin asm hakiki lâbisi olduklarını gösterirler. Hülâsa Amel ve ahlâk bakımından ve sünnet-i Nebeviyeye asm ittiba ve temessük cihetinden ümmet-i Muhammed’e asm tam bir hüsn-ü misal olurlar ve numune-i iktida teşkil ederler. Bunların Kitabullah’ın tefsiri ve ahkâm-ı diniyenin izahı ve zamanın fehmine ve mertebe-i ilmine göre tarz-ı tevcihi sadedinde yazdıkları eserler, kendi tilka-yı nefislerinin ve kariha-i ulviyelerinin mahsulü değildir, kendi zekâ ve irfanlarının neticesi değildir. Bunlar, doğrudan doğruya menba-i vahiy olan Zat-ı Pâk-i Risalet’in asm manevî ilham ve telkinatıdır. Celcelutiye ve Mesnevî-i Şerif ve Fütuhu’l-Gayb ve emsali âsâr hep bu nevidendir. Bu âsâr-ı kudsiyeye o zevat-ı âlişan ancak tercüman hükmündedirler. Bu zevat-ı mukaddesenin, o âsâr-ı bergüzidenin tanziminde ve tarz-ı beyanında bir hisseleri vardır; yani bu zevat-ı kudsiye o mananın mazharı, mir’atı ve ma’kesi hükmündedirler. Risale-i Nur ve Tercümanına Gelince Bu eser-i âlîşanda şimdiye kadar emsaline rastlanmamış bir feyz-i ulvi ve bir kemal-i nâmütenahî mevcud olduğundan ve hiçbir eserin nâil olmadığı bir şekilde meşale-i İlahiye ve şems-i hidayet ve neyyir-i saadet olan Hazret-i Kur’an’ın füyuzatına vâris olduğu meşhud olduğundan onun esası, nur-u mahz-ı Kur’an olduğu ve evliyaullahın âsârından ziyade feyz-i envar-ı Muhammedîyi asm hâmil bulunduğu ve Zat-ı Pâk-i Risalet’in ondaki hisse ve alâkası ve tasarruf-u kudsîsi evliyaullahın âsârından ziyade olduğu ve onun mazharı ve tercümanı olan manevî zatın mazhariyeti ve kemalâtı ise o nisbette âlî ve emsalsiz olduğu güneş gibi aşikâr bir hakikattir. Evet, o zat daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-i eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlahiyeye vâris kılınmıştır ki şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nâil olmamıştır. Bu hârika-i ilmiyenin eşi aslâ mesbuk değildir. Hiç şüphe edilemez ki Tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i hârika ve istiğna-yı mutlak teşkil eden hârikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu’cize-i fıtrattır ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır. O zat-ı zîhavârık daha hadd-i büluğa ermeden bir allâme-i bîadîl halinde bütün cihan-ı ilme meydan okumuş, münazara ettiği erbab-ı ulûmu ilzam ve iskât etmiş, her nerede olursa olsun vaki olan bütün suallere mutlak bir isabetle ve aslâ tereddüt etmeden cevap vermiş, on dört yaşından itibaren üstadlık pâyesini taşımış ve mütemadiyen etrafına feyz-i ilim ve nur-u hikmet saçmış, izahlarındaki incelik ve derinlik ve beyanlarındaki ulviyet ve metanet ve tevcihlerindeki derin feraset ve basîret ve nur-u hikmet, erbab-ı irfanı şaşırtmış ve hakkıyla “Bedîüzzaman” unvan-ı celilini bahşettirmiştir. Mezaya-yı âliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-i Muhammedînin asm neşrinde ve ispatında bir kemal-i tam halinde rû-nüma olmuş olan böyle bir zat elbette Seyyidü’l-enbiya Hazretlerinin asm en yüksek iltifatına mazhar ve en âlî himaye ve himmetine nâildir. Ve şüphesiz o Nebiyy-i Akdes’in asm emir ve fermanıyla yürüyen ve tasarrufuyla hareket eden ve onun envar ve hakaikine vâris ve ma’kes olan bir zat-ı kerîmü’s-sıfâttır. Envar-ı Muhammediyeyi asm ve maarif-i Ahmediyeyi asm ve füyuzat-ı şem’-i İlahîyi en müşa’şa bir şekilde parlatması ve Kur’anî ve hadîsî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması ve hitabat-ı Nebeviyeyi asm ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delâletleriyle, o zat hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir’at-ı mücellası ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikati ve şem’-i İlahînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şüphe yoktur. Üçüncü Medrese-i Yusufiyenin El-Hüccetü’z-Zehra ve Zühretü’n-Nur olan tek dersini dinleyen Nur şakirdleri namına Ahmed Feyzi, Ahmed Nazif, Salahaddin, Zübeyr, Ceylan, Sungur, Tabancalı Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade vermeleriyle beraber, bu imza sahiplerinin hatırlarını kırmaya cesaret edemedim. Sükût ederek o medhi Risale-i Nur şakirdlerinin şahs-ı manevîsi namına kabul ettim. Said Nursî Şualar, 15. Şua Bir Önceki Asrın Müceddidi Mevlana Halid-i Bağdadi ks ve Bediüzzaman ra[] بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ وَ اِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلَّا يُسَبِّحُ بِحَمْدِهٖ Mukaddime Malûm olsun ki “Zübdetü’r-Resail Umdetü’l-Vesail” namında kutbü’l-ârifîn Ziyaeddin Mevlana Şeyh Hâlid kuddise sırruhunun mektubat ve resail-i şerifelerinden muktebes nasayih-i kudsiyenin tercümesine dair bir risaleyi on üç sene mukaddem, Bursa’da Hoca Hasan Efendi’den almıştım. Nasılsa mütalaasına muvaffak olamamıştım. Tâ bugünlerde kitaplarımın içerisinde bir şey ararken elime geçti. Dedim “Bu Hazret-i Mevlana Hâlid, Üstadımın hemşehrisidir. Hem İmam-ı Rabbanî’den sonra tarîk-i Nakşînin en mühim kahramanıdır. Hem tarîk-i Hâlidiye-i Nakşiyenin pîridir.” Risaleyi mütalaa ederken Hazret-i Mevlana’nın tercüme-i halinde şu fıkrayı gördüm Ashab-ı Kütüb-ü Sitte’den İmam-ı Hâkim Müstedrek’inde ve Ebu Davud Kitab-ı Sünen’inde, Beyhakî Şuab-ı İman’da tahric buyurdukları اِنَّ اللّٰهَ يَبْعَثُ لِهٰذِهِ الْاُمَّةِ عَلٰى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دٖينَهَا yani “Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.” hadîs-i şerifine mazhar ve mâsadak ve muzhir-i tam olan Mevlana eş-şehîr kutbü’l-ârifîn, gavsü’l-vâsılîn, vâris-i Muhammedî, kâmilü’t-tarîkatü’l-aliyyeti ve’l-müceddidiyeti Hâlid-i Zülcenaheyn kuddise sırruhu ilh. Sonra tarihçe-i hayatında gördüm ki tevellüdü 1193 tarihindedir. Sonra gördüm ki 1224 tarihinde saltanat-ı Hint’in payitahtı olan Cihanabad’a dâhil olmuş. Tarîk-ı Nakşî silsilesine girip müceddidiyete başlamış. Sonra 1238’de, ehl-i siyasetin nazar-ı dikkatini celbedip vatanını terk ederek diyar-ı Şam’a hicretle gitmiştir. Hem içinde gördüm ki Hazret-i Mevlana’nın ks nesli, Hazret-i Osman bin Affan radıyallahu anha mensuptur. Sonra gördüm ki tercüme-i halinde istidad-ı fıtrî ve kabiliyet-i hârika ile sinni yirmiye bâliğ olmadan evvel a’lem-i ulema-i asr ve allâme-i vakit olmuş. Süleymaniye kasabasında tedris-i ulûm ile iştigal eylemiştir. Sonra Üstadımın tarihçe-i hayatını düşündüm. Baktım, dört mühim noktada tevafuk ediyorlar Birincisi Hazret-i Mevlana 1193’te dünyaya gelmiş. Üstadım ise Arabî 1293’te, tam Mevlana Hâlid’in yüz senesi hitam bulduktan sonra dünyaya gelmiş. İkincisi Hazret-i Mevlana’nın ks tecdid-i din mücahedesine başlangıcı ve mukaddimesi, Hindistan’ın payitahtına 1224’te girmiş. Üstad ise aynen yüz sene sonra, 1324’te Osmanlı saltanatının payitahtına girmiş, mücahede-i maneviyesine hazırlanmış. Üçüncüsü Ehl-i siyaset, Hazret-i Mevlana’nın fevkalâde şöhretinden tevehhüm ederek diyar-ı Şam’a naklettirilmesi 1238’de vaki olmuştur. Üstad ise aynen yüz sene sonra 1338’de Ankara’ya gidip onlarla uyuşamayıp; onları reddederek, küserek tekrar Van’a gidip bir dağda inziva ederken 1338 senesini müteakip, Şeyh Said Hâdisesi’nin vukuu münasebetiyle ehl-i siyasetin vehmine dokunmuş, ondan korkarak Burdur ve Isparta, Kastamonu, Afyon vilayetlerinde sekizer sene, yirmi beş sene ikamet ettirilmiş. Dördüncüsü Hazret-i Mevlana, yaşı yirmiye bâliğ olmadan evvel allâme-i zaman hükmünde, fuhûl-ü ulemanın üstünde görünmüş, ders okutmuş. Üstad ise tarihçe-i hayatını görenlere ve bilenlere malûmdur ki on dört yaşında icazet alıp a’lem-i ulema-i zamana karşı muarazaya girişmiş, on dört yaşında iken, icazet almaya yakın talebeleri tedris etmiştir. Hem Hazret-i Mevlana, neslen Osmanlı olduğu ve sünnet-i seniyeye bütün kuvvetiyle çalıştığı gibi Üstadım Kur’an-ı Hakîm’e hizmet noktasında, meşreben Hazret-i Osman-ı Zinnureyn’in arkasında gidip Hazret-i Mevlana ks gibi Risale-i Nur eczalarıyla –bütün kuvvetiyle– sünnet-i seniyenin ihyasına çalıştı. İşte bu dört noktadaki tevafukat, tam yüz sene fâsıla ile Risale-i Nur’un takviye-i din hususundaki tesiratı; Hazret-i Mevlana’nın ks tarîk-ı Nakşiye vasıtasıyla hizmeti gibi azîm görünüyor. Hâşiye[9] Üstadım kendine ait medh ü senayı kabul etmiyor. Fakat Risale-i Nur Kur’an’a ait olup medh ü sena Kur’an’ın esrarına aittir. Yalnız Üstadımla Hazret-i Mevlana’nın birkaç farkı var Birincisi Hazret-i Mevlana, zülcenaheyndir. Yani hem Kādirî hem Nakşî tarîkat sahibi iken, Nakşîlik tarîkatı onda daha galiptir. Üstadım bilakis Kādirî meşrebi ve Şazelî mesleği onda daha ziyade hükmediyor. Ben Üstadımdan işittim ki Hazret-i Mevlana ks Hindistan’dan tarîk-ı Nakşîyi getirdiği vakit, Bağdat dairesi Şah-ı Geylanî’nin ks ba’de’l-memat, hayatta olduğu gibi tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlana’nın ks manen tasarrufu cây-ı kabul göremedi. Şah-ı Nakşibend’le ks İmam-ı Rabbanî’nin ks ruhaniyetleri Bağdat’a gelip Şah-ı Geylanî’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki “Mevlana Hâlid ks senin evladındır, kabul et!” Şah-ı Geylanî ks, onların iltimasını kabul ederek Mevlana Hâlid’i kabul etmiş. Ondan sonra birden Mevlana Hâlid ks parlamış. Bu vakıa, ehl-i keşifçe vaki ve meşhud olmuştur. O hâdise-i ruhaniyeyi, o zaman ehl-i velayetin bir kısmı müşahede etmiş, bazı da rüya ile görmüşler. Üstadımın sözü burada tamam oldu. İkinci fark şudur ki Üstadım kendi şahsiyetini merciiyetten azlediyor. Yalnız Risale-i Nur’u merci gösteriyor. Hazret-i Mevlana’nın ks şahsiyeti ise kutbü’l-irşad, merciü’l-has ve’l-âmm olmuştur. Üçüncü fark Hazret-i Mevlana ks zü’l-ecnihadır. Fakat zamanın muktezasıyla sünnet-i seniyeye çok kuvvet vermekle beraber –ilm-i tarîkatı esas tutmak cihetiyle– tarîkatı daha ziyade tutmuş, o noktada sarf-ı himmet etmiş. Üstadım ise şu dehşetli zamanın muktezasıyla, ilm-i hakikati ve hakaik-i imaniye cihetini iltizam ederek, tarîkata üçüncü derecede bakmışlar. Elhasıl Baştaki hadîs-i şerifin “Her yüz sene başında dini tecdid edecek bir müceddid gönderiyor.” vaad-i İlahîsine binaen Hazret-i Mevlana Hâlid, ekser ehl-i hakikatçe bin iki yüz senesinin yani on ikinci asrın müceddididir. Madem tam yüz sene sonra, aynen dört cihette tevafuk ederek Risale-i Nur eczaları aynı vazifeyi görmüştür. Kanaat verir ki –nass-ı hadîsle– Risale-i Nur tecdid-i din hususunda bir müceddid hükmündedir. Benim Üstadım daima diyor ki “Ben bir neferim fakat müşir hizmetini görüyorum. Yani kıymet bende değil. Belki Kur’an-ı Hakîm’in feyzinden tereşşuh eden Risale-i Nur eczaları, bir müşiriyet-i maneviye hizmetini görüyor.” Üstadımı kızdırmamak için şahsını sena etmiyorum. Şamlı Hâfız Tevfik Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar-1 İlgili Resimler/Fotoğraflar[] Üstad Bedîüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Barla’ya ilk geldikleri zaman çekilmiş resmi Bediüzzaman'ın Nüfus Kütüğü - 1 Bediüzzaman'ın Nüfus Kütüğü - 2 Bediüzzaman'ın Nüfus Kütüğü - 3 İlgili Maddeler[] Risale-i Nur Eski Said Dönemi Eserleri Said Nursi'nin Kabri Bediüzzaman'ın Telif Ettiği Eserler Listesi Eski, Yeni ve Üçüncü Said Said Nursi'nin Seyyidliği Risale-i Nur'a ve Bediüzzaman'a Manevi İşaretler Risale-i Nur'un ve Bediüzzaman'ın Manevi Makamı Mahkeme ve Hapisler Bediüzzaman'ın Gittiği Şehirler, Kaldığı Yerler ve Ziyaretgahlar Bediüzzaman'ın Vasiyetleri Mehdi Müceddid Bediüzzaman'ın İsimleri Said Nursi'nin Ailesi Kaynakça[] g • t • dBSN. Bediüzzaman Said Nursi . BSN/ vilayeti Serfice sancağı Kayalar kazasından Mehmet Kayalar ölmeden önce cübbe ve sepetini bina gonderir • Elazığ Harputlu Hulusi Bey• Hulusi Yahyagil. Tillo'lu Said Özdemir• Kastamonu'lu Mustafa Sungur Buna dinlemeyin aklı dengesi yerinde değildir diye birileri Nevzat Tarhan a rapor aldırdılar • Konya Ermenek'li Zübeyir Gündüzalp • Sinop'lu Hasan Atıf Egemen• Hüsrev Altınbaşak halefim ve vekil-i mutlakim dediği kişidir. Okuyucular veya istişare grubu denen grup buna cephe Hapishanesi - BSN/Afyon Hapishanesi . [[]] BSN/Bekir Berk . BSN/Hukuk . BSN/ BSN/Sürgünleri/Burdur. BSN/Sürgünleri/Isparta. BSN/Sürgünleri/Barla. BSN/Sürgünleri/Emirdağ. BSN/Sürgünleri/KastamonuGariplikleriGaribuzzaman. Nisan yağmuru. Bediüzzaman ve polislik . BSN/MatematikKürtlüğüBediüzzaman Said Nursi ile milliyetçilik röportajıAkademisyenler AydınlarSaid Nursî/Ali Fuat Başgil. BSN/Cemil MeriçRamazanBediüzzaman Said Nursî/Ramazan BSN/Sürgün/Ramazan/Öküz efendi Kafilede kimse oruç tutmuyorKişilerMEŞHURLAR BSN/Turgut ÖzalMesleklerBSN/Ben de savcıyım . Hakim HasnaTALEBELERİRNK'da adı geçen Ceylan Çalışkan .Hüsrev Altınbaşak .BSN/Özel defterine yazdığı 33 hadis-i şerif BSN/Cüppe. Bediüzzaman/Hıdırellez. g • t • dRNK- Risale-i Nur - Risale-i Nur Külliyatı [5] [6]- Bedüzzaman Said Nursi- Neden Risale-i Nur okumalı? . RNK/Tercümeleri RNK/Akademik Çalışmalar RNK/Mahkeme . RNK/Sorular. RNK/Konular . RNK/Takdirler . RNK/Ekolleri. RNK/Eleştiriler - RNK/Videolar - RNK/Video. RNK/Audio .Aymaz . Sohbet . RNK/Vecizeler. RNK/Tasarımlar . RNK/Projeler. RNK/Güncel Türkçesi [7]Sözler - Mektubat - Lem'alar . Şualar . Asa-yı Musa . Münazarat - Tuluat .Mesnevi-i Nuriye . Tarihçe-i Hayat . Kastamonu Lâhikası . İşarat-ul İ'caz .ÇalışılanNur Çeşmesiİlk Dönemİlk Dönem Eserleri Eski Said Dönemi Eserleri Makalat; İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi Yahut Divan-ı Harb-i Örfi ve Said Nursi; Nutuk; Münazarat; Hutbe-i Şamiye; Deva’ül-Yeis Zeylinin Zeyli; Nokta; Hutuvat-ı Sitte; Sünuhat; Rumuz; Şuaat-ı Marifetü’n-Nebi; Tuluat; İşarat; Hakikat Çekirdekleri I ve II; LemaatSözlerSözler Orijinali Güncel Türkçe - Birinci SözBesmele risalesiMektubatMektubat - RNK/Mektubat - - -Yirmi Yedinci MektupLemalarLemalar - Mirkat-üs sünnet ve Tiryak-ü Maraz-ül Bid’aŞualarorijinali[8]• •[[]]•[[]]•[[]]•Asay-ı MusaAsa-i Musa Musa as su istediginde Rabbi ona asasını taşa vurmasını vahyediyor. Ondan 12 kabile cikiyor. RNK dan da 12 mirasci ve 12 yol Nurdan Hüzmeler Aymaz - Nur DersleriSohbetBarla LahikasıBarla Lahikası/Takdim - Barla Lâhikası/Yedinci Risale - Barla Lâhikası/MukaddimeKASTAMONU LÂHİKASIKastamonu Lahikası - Kastamonu Lahikası/TakdimMirasçılarıMehmet Kayalar - Zübeyir Gündüzalp - Mustafa Sungur - Said Özdemir -Konferans Kaynaklar Dahil Risale-i Nur Külliyatı Okuma Konu fihristli Risale-i Nur Cep/Web indir Risale-i Nur Dersi Videoları Altyazılı Risale-i Nur Kütüphanesi Risale-i Nur Enstitüsü Köprü Dergisi Risale-i Nur Eksenli Akademik Çalışmalar Risale-i Nur Videoları dinleme/indirme sayfası Risale-i Nur Külliyatı'nı mp3 formatında dinleme/indirme sayfası g • t • dRNKEski Said. Eski Said Dönemi EserleriMakalat, Said Nursi; İki Mekteb-i Musibetin Şehadetnamesi Yahut Divan-ı Harb-i Örfi ve Said Nursi; Nutuk, Bediüzzaman; Münazarat; Hutbe-i Şamiye; Deva’ül-Yeis Zeylinin Zeyli; Nokta; Hutuvat-ı Sitte; Sünuhat; Rumuz; Şuaat-ı Marifetü’n-Nebi; Tuluat; İşarat; Hakikat Çekirdekleri I ve II; LemaatKaynaklar* Risale-i Nur Külliyatı Okuma Konu fihristli Risale-i Nur Cep/Web indir Risale-i Nur Dersi Videoları Altyazılı Risale-i Nur Kütüphanesi Risale-i Nur Enstitüsü Köprü Dergisi Risale-i Nur Eksenli Akademik Çalışmalar Risale-i Nur Videoları dinleme/indirme sayfası Risale-i Nur Külliyatı'nı mp3 formatında dinleme/indirme sayfası Mukaddime g • t • dRNK SÖZLER • الكلمات • WORDS • AUDİO .Söz/Kur'an . Word/Kur'an. Word/ Kavl/Kur'an .[[]]. Bediüzzaman Said Nursi neden en önemli kitabına "Sözler" adını vermiştir? .Onun kelimesinin ihkak-ı hak olması için Enfal 8/7. وَيُر۪يدُ اللّٰهُ اَنْ يُحِقَّ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِه۪ وَيَقْطَعَ دَابِرَ الْكَافِر۪ينَۙ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Nur Külliyatı- Bedüzzaman Said Nursi • MEKTUBAT •LEM'ALAR• ŞUALAR • Mesnevi-i Nuriye • Kavramlar Söz Yemin- Sözler- kelime-Kelimat-Word- Words- Competence -languistic competence chaumsky -[[]]-[[]] TercümeleriArapça SözBesmele her hayrın başıdır TercümeleriBirinci Söz/Arapça - Birinci Söz/İngilizce Dosya Söz/Farsça - Birinci Söz/Almanca-Birinci Söz/Azerice- Birinci Söz/- Birinci Söz/İzahı Birinci Söz/Audio Birinci Söz/ Söz . Haşir Söz .ONBİRİNCİ SözKur’an-ı Hakîm ile felsefe ulûmunun mahsul-ü hikmetlerini, ders-i ibretlerini, derece-i ilimlerini muvazene etmek istersen bu sözlere dikkat et! Hüve .. . Fihrist Birinci SözBesmele hakkında İkinci Söz Üçüncü Söz ibadet Dördüncü Söz namaz namazsız Beşinci Söz Altıncı Söz Yedinci Söz Sekizinci Söz Dokuzuncu Söz Onuncu Söz On Birinci Söz On İkinci Söz On Üçüncü Söz On Dördüncü Söz On Beşinci Söz On Altıncı Söz On Yedinci Söz On Sekizinci Söz On Dokuzuncu Söz Yirminci Söz Yirmi Birinci Söz Yirmi İkinci Söz Yirmi Üçüncü Söz Yirmi Dördüncü Söz Yirmi Beşinci Söz Yirmi Altıncı Söz Yirmi Yedinci Söz Yirmi Sekizinci Söz Yirmi Dokuzuncu Söz Otuzuncu Söz Otuz Birinci Söz Otuz İkinci Söz Otuz Üçüncü Söz Lemeât Konferans Sözler Fihrist* Sözler Orijinali sayfa sayfa] Güncel Türkçe Tek sayfalı alfabetik Kitaplara göre Sesli Sözler [9] Sesli RNK [10] Her kelimede bir yara vardır - İbnü'l Arabî g • t • dRNK SÖZLER BİRİNCİ SÖZ . Azerice Bəsmələ Risaləsi . الكلمة الاولى . THE FIRST WORD THE FIRST WORD/English&Turkish for students Dış link . Birinci Söz/Audio . İng ve Türkçe karşılıklı sayfalar halinde PDFDosya Dış link . Birinci Söz/AlmancaBesmele . Bismillah . Bismillahirahmanirahim . Bismillah her hayrın başıdır . Bismillah/Sırları - 51 Besmele- [[]]KAVRAMHer hayrın başı . Mübarek kelimeler . Zikir - Şükür - FikirTERCÜMETürkçe Birinci Söz Besmele risalesi. Birinci Söz/Osmanlıca . Azerice Bəsmələ Risaləsi . Birinci Söz/Azerice . Birinci Söz/Arapça . Birinci Söz/İngilizce .AUDİOBirinci Söz/Audio [11] . [12]VİDEOBirinci Söz/VİDEOŞERHRNK/ŞERH Birinci Söz/ŞERH .Sesli Sözler [13] .[[ Sesli RNK]] Böyle bir köprü, dine dayanmak, dini bilmek, dini ilmi yönden dikkatli bir şekilde incelemek ve toplumumuzun ruhunun özünü yapan dini tanımaktan başka bir şey değildir. Birinci söz budur. Ali Şeriati - İdeallerin Yenilgisi - İdeal Kitaplar g • t • dRNK . مكتوبات . MEKTUBAT . LETTERS . 1. Mektup .المكتوب الأول [14]Birinci Mektup - İkinci Mektup . Üçüncü Mektup . Dördüncü Mektup .Beşinci Mektup . Altıncı Mektup . Yedinci Mektup . Sekizinci Mektup. Dokuzuncu Mektup .Onuncu Mektup . On Birinci Mektup. On İkinci Mektup . On Üçüncü Mektup. On Dördüncü Mektup . On Beşinci Mektup . On Altıncı Mektup . On Yedinci Mektup . On Sekizinci Mektup . On Dokuzuncu Mektup. Yirminci Mektup. Yirmi Birinci Mektup. Yirmi İkinci Mektup Yirmi Üçüncü Mektup Yirmi Dördüncü Mektup Yirmi Beşinci Mektup Yirmi Altıncı Mektup Yirmi Yedinci Mektup Yirmi Sekizinci Mektup Yirmi Dokuzuncu Mektup Otuzuncu Mektup Otuz Birinci Mektup Otuz İkinci Mektup Otuz Üçüncü Mektup İşarat-ı Gaybiye Hakkında Bir Takriz Hakikat Çekirdekleri Gönüller Fatihi Büyük Üstada Fihriste-i Mektubat Hakikat Işıkları Dua Mektubat .Mektup . 1. Mektup . Birinci Mektup -المكتوب الأول [15] . BİRİNCİ MEKTUB Hızır as. .Mektup .İkinci Mektup . İkinci Mektup . İKİNCİ MEKTUPTalebesinin hediyesi. . .Mektup .Üçüncü Mektup . ÜÇÜNCÜ .Mektup .Dördüncü Mektup .DÖRDÜNCÜ .Mektup .Beşinci Mektup .BEŞİNCİ .Mektup . Altıncı Mektup . ALTINCI .Mektup .Yedinci Mektup . YEDİNCİ MEKTUP . .Mektup .Sekizinci Mektup. SEKİZİNCİ .Mektup .Dokuzuncu Mektup . DOKUZUNCU .Mektup .Onuncu Mektup .ONUNCU .Mektup .On Birinci Mektup . ON BİRİNCİ .Mektup .On İkinci Mektup . ON İKİNCİ .Mektup .On Üçüncü Mektup . ON ÜÇÜNCÜ MEKTUP. . 14 .Mektup .On Dördüncü Mektup . ON DÖRDÜNCÜ MEKTUP . .Mektup .On Beşinci Mektup . ON BEŞİNCİ .Mektup .On Altıncı Mektup . ON ALTINCI MEKTUP . .Mektup .On Yedinci Mektup . ON YEDİNCİ .Mektup .On Sekizinci Mektup . ON SEKİZİNCİ .Mektup .On Dokuzuncu Mektup. ON DOKUZUNCU .Mektup . Yirminci Mektup. YİRMİNCİ ve akşam namazından sonra tekrarı, pek çok fazileti bulunan ve bir rivayet-i sahihada ism-i a’zam mertebesini taşıyan şu cümle-i tevhidiyenin on bir kelimesi ve Hiç mümkün müdür .Mektup .Yirmi Birinci Mektup. YİRMİ BİRİNCİ .Mektup .Yirmi İkinci Mektup. YİRMİ İKİNCİ .Mektup .Yirmi Üçüncü Mektup . YİRMİ ÜÇÜNCÜ .Mektup .Yirmi Dördüncü Mektup. YİRMİ DÖRDÜNCÜ MEKTUP . 25 .Mektup .Yirmi Beşinci Mektup. YİRMİ BEŞİNCİ .Mektup .Yirmi Altıncı Mektup. YİRMİ ALTINCI MEKTUP . 27 .Mektup .Yirmi Yedinci Mektup . YİRMİ YEDİNCİ .Mektup .Yirmi Sekizinci Mektup .YİRMİ SEKİZİNCİ .Mektup .Yirmi Dokuzuncu Mektup .YİRMİ DOKUZUNCU MEKTUP Sure kasemleri, Huruf-u mukatta'a , tabirat-i nebeviye, Ramazan .Mektup .Otuzuncu Mektup .OTUZUNCU .Mektup .Otuz Birinci Mektup . OTUZ BİRİNCİ .Mektup .Otuz İkinci Mektup .OTUZ İKİNCİ .Mektup .Otuz Üçüncü Mektup . OTUZ ÜÇÜNCÜ MEKTUP*İşarat-ı Gaybiye Hakkında Bir Takriz. İŞARAT-I GAYBİYE HAKKINDA BİR TAKRİZ Hakikat Çekirdekleri .HAKİKAT ÇEKİRDEKLERİ Gönüller Fatihi Büyük Üstada. GÖNÜLLER FATİHİ BÜYÜK ÜSTADA Fihriste-i Mektubat. FİHRİSTE-İ MEKTUBAT Hakikat Işıkları . HAKİKAT IŞIKLARI Dua Mektubat .DUA MEKTUBAT Linkler Türkçe Arapça İngilizce Azerice Ses g • t • dRNKLEM'ALAR Osmanlı Türkçesi لمعه‌لر .The Flashes Fihrist Lem’alar Birinci Lem’ . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yunus as duasıYunus as. Mücerreb dualar . Vesile-i necat . . Üçüncü Lem'a . Üçüncü Lem'a . Dördüncü Lem’a . Beşinci Lem’a حَسْبُنَا اللّٰهُ وَنِعْمَ الْوَكٖيلُ âyeti6-9Altıncı Lem’a .Yedinci Lem’a .Sekizinci Lem’ Lem’a10'larOnuncu Lem’a . On Birinci Lem’a . On İkinci Lem’a . On Üçüncü Lem’a Hikmet-ül İstiaze Risalesi. On Dördüncü Lem’a. On Beşinci Lem’a .On Altıncı Lem’a. On Yedinci Lem’a . On Sekizinci Lem’a . On Dokuzuncu Lem’a20'lerYirminci Lem’a İsm-i Azam . Yirmi Birinci Lem’a İHLAS RİSALESİ .Yirmi İkinci Lem’a . Yirmi Üçüncü Lem’a Yirmi Dördüncü Lem’a . Yirmi Beşinci Lem’a . Yirmi Altıncı Lem’a . Yirmi Yedinci Lem’a Yirmi Sekizinci Lem’a .Yirmi Dokuzuncu Lem’a30'larOtuzuncu Lem’a İsm-i Azam. Otuz Birinci Lem’a .Otuz İkinci Lem’a .Otuz Üçüncü Lem’aMünâcat Lem’alar . Fihrist Lem’alar . Dua Lem’alar g • t • dRNK• ŞUÂLARTHE RAYS • İkinci ŞuâFihrist/Şualar. ŞUALAR/ Şuâ • tmm ses yok vifeo6 Şuâ . İKİNCİ ŞU . İkinci Makam . Üçüncü Makam . Hâtime . Şuâ • ÜÇÜNCÜ ŞU Münâcat Risalesi Şuâ • DÖRDÜNCÜ ŞU Âyet-i Hasbiye Risalesi . Şuâ • BEŞİNCİ ŞU Muhakemat-ı Bedîiye’nin gayr-ı matbu tetimmesinde bahsedilen “Sedd-i Zülkarneyn” ve “Ye’cüc Me’cüc” ve sair “Eşrat-ı kıyamet”ten haber veren yirmi üç meseledir. . ON BEŞİNCİ ŞU EL-HÜCCETÜ’Z-ZEHRA Nur’un hakiki hayat-ı maneviyesinin ilmelyakîn, aynelyakîn ittihadından çıkan bir meyve-i imaniye ve firdevsî bir semere-i Kur’aniyedir. . BİRİNCİ MAKAM . İKİNCİ MAKAM . TAKRİZLER . BİRİNCİ ŞU İki acib suale cevaptır ve otuz üç âyet-i Kur’aniyenin işaretleri SEKİZİNCİ ŞU KERAMET-İ ALEVİYE . Şuâ • ALTINCI ŞU Teşehhüde dair iki nüktedir. Şuâ • YEDİNCİ ŞU ÂYETÜ’L-KÜBRA Kâinattan hâlıkını soran bir seyyahın müşahedatıdır. BİRİNCİ BAB İKİNCİ BAB Manevî bir muhaverede bir sual ve cevap Şuâ • Şuâ • DOKUZUNCU ŞU Onuncu Söz’ün mühim bir zeyli Birinci Şuâ • ON BİRİNCİ ŞU MEYVE RİSALESİ Bu risale, Denizli hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki cuma gününün mahsulüdür. BİRİNCİ MESELE . İKİNCİ MESELE . ÜÇÜNCÜ MESELE . DÖRDÜNCÜ MESELE . BEŞİNCİ MESELE . ALTINCI MESELE . YEDİNCİ MESELE . SEKİZİNCİ MESELE . DOKUZUNCU MESELE . ONUNCU MESELE Kur’an’da olan tekrarata gelen itirazlara karşı gayet kuvvetli bir cevaptır. ON BİRİNCİ İkinci Şuâ • ON İKİNCİ ŞU Denizli Mahkemesi müdafaatından . Üçüncü Şuâ • ON ÜÇÜNCÜ ŞU . Üstadın talebelerine gönderdiği nurlu mektuplardır. Dördüncü Şuâ • ON DÖRDÜNCÜ ŞU Bedîüzzaman’ın Afyon Mahkemesi müdafaası ve mektupları ve Nur talebelerinin Afyon Mahkemesinde yaptıkları hakikatli müdafaalar. . ses yok yazı yok video var Beşinci Şuâ •xYirmi Dokuzuncu Lem’a’dan İkinci Bab • YİRMİ DOKUZUNCU LEM’ADAN İKİNCİ BAB . İçindekiler ŞualarEddâîEddâî • EDDÂÎ .DuaDua Şuâlar • DUA Şualar .İçindekilerİçindekiler Şuâlar . Fihrist Şualar .İndexŞualar/Alfabetik İndexDördüncü nokta . Şualar/Konu indexiKaynak [16] İÇİNDEKİLER İKİNCİ ŞU . İkinci Makam . Üçüncü Makam . Hâtime . ÜÇÜNCÜ ŞU Münâcat Risalesi . DÖRDÜNCÜ ŞU Âyet-i Hasbiye Risalesi . ALTINCI ŞU Teşehhüde dair iki nüktedir. . YEDİNCİ ŞU ÂYETÜ’L-KÜBRA Kâinattan hâlıkını soran bir seyyahın müşahedatıdır. BİRİNCİ BAB İKİNCİ BAB Manevî bir muhaverede bir sual ve cevap 179 DOKUZUNCU ŞU Onuncu Söz’ün mühim bir zeyli ON BİRİNCİ ŞU MEYVE RİSALESİ Bu risale, Denizli hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki cuma gününün mahsulüdür. BİRİNCİ MESELE . İKİNCİ MESELE . ÜÇÜNCÜ MESELE . DÖRDÜNCÜ MESELE . BEŞİNCİ MESELE . ALTINCI MESELE . YEDİNCİ MESELE . SEKİZİNCİ MESELE . DOKUZUNCU MESELE . ONUNCU MESELE Kur’an’da olan tekrarata gelen itirazlara karşı gayet kuvvetli bir cevaptır. ON BİRİNCİ MESELE . ON İKİNCİ ŞU Denizli Mahkemesi müdafaatından . ON ÜÇÜNCÜ ŞU . Üstadın talebelerine gönderdiği nurlu mektuplardır. ON DÖRDÜNCÜ ŞU Bedîüzzaman’ın Afyon Mahkemesi müdafaası ve mektupları ve Nur talebelerinin Afyon Mahkemesinde yaptıkları hakikatli müdafaalar. . BEŞİNCİ ŞU Muhakemat-ı Bedîiye’nin gayr-ı matbu tetimmesinde bahsedilen “Sedd-i Zülkarneyn” ve “Ye’cüc Me’cüc” ve sair “Eşrat-ı kıyamet”ten haber veren yirmi üç meseledir. . ON BEŞİNCİ ŞU EL-HÜCCETÜ’Z-ZEHRA Nur’un hakiki hayat-ı maneviyesinin ilmelyakîn, aynelyakîn ittihadından çıkan bir meyve-i imaniye ve firdevsî bir semere-i Kur’aniyedir. . BİRİNCİ MAKAM . İKİNCİ MAKAM . TAKRİZLER . BİRİNCİ ŞU İki acib suale cevaptır ve otuz üç âyet-i Kur’aniyenin işaretleri SEKİZİNCİ ŞU KERAMET-İ ALEVİYE . YİRMİ DOKUZUNCU LEM’ADAN İKİNCİ BAB . EDDÂÎ . DUA Şualar . Fihrist Şualar . İçindekiler Şualar g • t • dRNK TARİHÇE-İ HAYAT. Önsöz .Giriş . İlk Hayatı , Barla Hayatı . Eskişehir Hayatı . Kastamonu Hayatı . Denizli Hayatı . Emirdağ Hayatı . Afyon Hayatı . Isparta Hayatı . Hariç Memleketler . Bedîüzzaman ve Risale-i Nur . Dua Tarihçe-i Hayatı . İçindekilerTarihçe-i Hayat/Önsöz Sesli risaleÖnsöz. Giriş . İlk Hayatı g • t • dRNK MESNEVÎ-İ NURİYEAbdulmecid Nursi Tercümesi İ’tizar . Mukaddime . Lem’alar Risalesi . Reşhalar . Lâsiyyemalar .Katre .Hubab .Habbe .Zühre .Zerre. Şemme Risalesi .Onuncu Risale .Şule . Nokta .Münderecat Hakkında . Fihrist Mesnevî .DirektAbdulmecid Nursi Tercümesi İ’tizar Mesnevi . Mukaddime Mesnevi . Lem’alar Risalesi Mesnevi . Reşhalar Mesnevi . Lâsiyyemalar Mesnevi .Katre Mesnevi .Hubab Mesnevi .Habbe Mesnevi .Zühre Mesnevi .Zerre Mesnevi. Şemme Risalesi Mesnevi .Onuncu Risale Mesnevi .Şule Mesnevi . Nokta Mesnevi .Münderecat Hakkında Mesnevi . Fihriste-i Mesnevi-i Nuriye .İ'tizar . Mukaddime . Lem’alar Risalesi . Reşhalar . Lâsiyyemalar .Katre .Hubab .Habbe .Zühre .Zerre. Şemme Risalesi .Onuncu Risale .Şule . Nokta .Münderecat Hakkında . Fihrist Mesnevî g • t • dRNK İŞARATÜ’L-İ’CAZ - إشارات الإعجاز في مظان الإيجاز . . İşarat'ül-İ'caz/Arabi . [17] Signs of Miraculousness .İ'caz ile icaz arasındaki farkAbdulmecid Nursi Tercümesiİşarat'ül-İ'caz/Tenbih - İşarat'ül-İ'caz/İfadetü’l-Meram - İşarat'ül-İ'caz/Kur’an’ın Tarifi - İşarat'ül-İ'caz/Fatiha Suresi - İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 1- 2- 3. âyetler . İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 4-5. âyetler . İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 6. âyet .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 7. âyet .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 8. âyet .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 9-10. âyetler .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 11-12. âyetler .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 13. âyet .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 14-15. âyetler .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 16. âyet . İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 17-18-19-20. âyetler .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 21-22. âyetler .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 23-24. âyetler .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 25. âyet .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 26-27. âyetler .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 28. âyet .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 29. âyet .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 30. âyet .İşarat'ül-İ'caz/Bakara Suresi 31-32-33. âyetler .Ecnebi Feylesofların Kur’an Hakkındaki Beyanatları .Mehmed Kayalar’ın Bir Müdafaası .Dua İşaratü’l-İ’caz .Fihrist İşaratü’l-İ’cazBadıllı Tercümesiاشارات الاعجاز فى مظانّ الايجاز . İşarat-ul İ'caz KUR'AN'IN ÎCÂZ YERLERİNDEKİ İ'CÂZ İŞARETLERİ TelifBEDİÜZZAMAN SAÎD-İ NURSÎ - TercümeABDÜLKADİR BADILLI , Mehmet Kayalar'ın Diyarbekir Müdafaası kısmını risaleden çıkarmış. Mütercimin İzahları Mukaddeme Fatiha Suresi Tefsiri Bakara 1 Huruf-u Mukattaa Bakara 2 Kur'anın Hidayeti ve Şüphesizliği Bakara 3 Allaha İman - Namaz - Zekat Bakara 4 Kitaplara ve Ahirete İman Bakara 5 Müminlerin Hidayeti ve Felahı Bakara 6 Küfrün Mahiyeti Bakara 7 Kalplerin Mühürlenmesi Bakara 8 Münafıklar Bahsi Bakara 9-10 Münafıkların Aldatması Bakara 11-12 Münafıkların Fesad Çıkarması Bakara 13 Münafıkların İmanda İkiyüzlülüğü Bakara 14-15 Münafıkların Müminlerle Alay Etmesi Bakara 16 Hidayeti Verip Dalaleti Satın Almaları Bakara 17-18 Münafıklar Hakkında Ateş Temsili Bakara 19-20 Münafıklar Hakkında Yağmur Temsili Bakara 21-22 İbadet ve Tevhid Bahsi Bakara 23-24 Nübüvvet Bahsi Bakara 25 Cennet Bahsi Bakara 26-27 Temsil Bahsi Bakara 28 Yeniden Yaratılış Bakara 29 Yedi Kat Sema Bahsi Bakara 30 Hilafet-i İnsaniye Bakara 31-33 Talim-i Esma İstikbalin Hâkim-i Mutlakı Kur'andırŞanlonİşaret-ül İcaz g • t • dRNK Sikke-i Tasdik-i GaybiParlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar 1 -Birinci Şuâ -Sekizinci Şuâ On Sekizinci Lem’a .Yirmi Sekizinci Lem’a Sekizinci Lem’a Parlak Fıkralar ve Güzel Mektuplar 2 Dua Sikke-i Tasdik-i Gaybî g • t • dRNK BARLA LÂHİKASI • Barla LâhikasıBarla Lâhikası – Takdim• Barla Lâhikası – Takdim• Barla Lahikası/Takdim• Barla Lâhikası – Yedinci Risale• Barla Lahikası/Takriz• Barla Lâhikası/ RisaleBarla Lâhikası/Yedinci Risale. Yedinci Risale olan Yedinci Mesele. Barla Lâhikası – Yedinci Risale21-100Barla Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası Barla Lâhikası g • t • dRNKKASTAMONU LÂHİKASI- Kastamonu Lahikası/Takdim. Kastamonu Lahikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Lemaat’tan Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası Kastamonu Lâhikası g • t • dRNK Emirdağ Lahikası-I [18]EMİRDAĞ LÂHİKASI – I Emirdağ Lâhikası – I – Takdim Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I Emirdağ Lâhikası – I g • t • dRNK EMİRDAĞ LÂHİKASI – II Son mektuplarıEMİRDAĞ LÂHİKASI – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II Emirdağ Lâhikası – II g • t • dRNK ASÂ-YI MUSADenizli Hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki cuma gününün mahsulüdür. Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı Risale-i Nur’un bir müdafaanamesidir.{ Risale-i Nur Asay-ı Musa dır.] Musa’dan Birinci Kısım DENİZLİ HAPSİNİN BİR MEYVESİ Zındıka ve küfr-ü mutlaka karşı Risale-i Nur’un bir müdafaanamesidir. Ve bu hapsimizde hakiki müdafaanamemiz dahi budur. Çünkü yalnız buna çalışıyoruz. Bu risale, Denizli Hapishanesinin bir meyvesi ve bir hatırası ve iki cuma gününün mahsulüdür. Birinci Mesele Medrese-i yusufiye ve namaz bahsi İkinci Mesele Hapsi münferit, mapusluktan intikam almak. Üçüncü Mesele Cumhuriyet Bayramı Liseli kızlar Biz, hayatın her bir çeşit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattırmak istiyoruz, bize karışma Dördüncü Mesele İkinci Cihan Harbini 6 sene sormaması. Beşinci Mesele Altıncı Mesele TalebelereHalıkımızı bize tanıttır sualine cevaptır Yedinci Mesele MapuslaraSultanı deyyan mükafat ve ceza verir Sekizinci Mesele Dokuzuncu Mesele Onuncu Mesele On Birinci Musa’dan İkinci Kısım Birinci Hüccet-i İmaniye İkinci Hüccet-i İmaniye Üçüncü Hüccet-i İmaniye Dördüncü Hüccet-i İmaniye Beşinci Hüccet-i İmaniye Altıncı Hüccet-i İmaniye Yedinci Hüccet-i İmaniye Sekizinci Hüccet-i İmaniye Dokuzuncu Hüccet-i İmaniye Onuncu Hüccet-i İmaniye On Birinci Hüccet-i İmaniyeFihrist Asâ-yı Musa g • t • dRNK Küçük KitaplarMUHAKEMAT. DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎ. HUTBE-İ ŞAMİYE. MÜNAZARAT. SÜNUHAT – TULÛAT – İŞARAT .GENÇLİK REHBERİ .HANIMLAR REHBERİ .KONFERANS. NUR ÇEŞMESİ .NUR'UN İLK KAPISI g • t • dRNK İMAN VE KÜFÜR MUVAZENELERİ Dosya ve Küfür Bu asırda ikinci dehşetli hal Birinci Söz İkinci Söz Üçüncü Söz Dördüncü Söz Beşinci Söz Altıncı Söz Yedinci Söz Sekizinci Söz Onikinci Söz Onüçüncü Sözün İkinci Makamı Onyedinci Söz Yirmiüçüncü Söz Yirmidördüncü Söz'den Yirmibeşinci Söz'den İkinci Cilve Meyve Risalesinden hatimesi iki haşiyeOnuncu mes'elenin Yirmialtıncı Söz'den Otuzuncu Söz'den Birinci MaksadBirinci Maksad Otuzikinci Söz'den İkinci Nokta'nın İkinci Mebhasıİkinci Nokta Birinci Lem'a Onyedinci Lem'adan Beşinci NotaBeşinci Nota Yirmidördüncü Lem'a Birinci Mektub'un Dördüncü Suali Dokuzuncu Mektub'dan Yirmidokuzuncu Mektub'dan Beşinci Risale olan Beşinci KısımBeşinci Risale Gençlik Rehberi'nden Birden ihtar edilen bir mes'ele-i mühimme Meyve Risalesi'nden Elhüccetüzzehra'nın İkinci Makamı Yirmidokuzuncu Lem'adan İkinci Bâbİkinci BâbRisaleİman ve Küfür Muvazeneleri Gayet Mühim Bir Suale Verilen Cevap Birinci Söz İkinci Söz Üçüncü Söz Dördüncü Söz Beşinci Söz Altıncı Söz Yedinci Söz Sekizinci Söz On İkinci Söz On Üçüncü Söz'ün İkinci Makamı Birkaç Biçare Gençlere Verilen Bir Ders On Üçüncü Söz'ün İkinci Makamının Haşiyesi Leyle-i Kadir'de İhtar Edilen Bir Mesele Hâtime On Yedinci Söz Kalbe Farisî Olarak Tahattur Eden Bir Münacat Levhalar İkinci Levha Yirmi Üçüncü Söz Yirmi Dördüncü Söz'den Beşinci Dal Yirmi Beşinci Söz'den İkinci Cilve Meyve Risalesinden Onuncu Meselenin Hâtimesi İki Hâşiye Yirmi Altıncı Söz'den Üçüncü Mebhasın Sonu ve Dördüncü Mebhas Yirmi Altıncı Söz'den Hâtime Otuzuncu Söz'den Birinci Maksad Otuz İkinci Söz'den İkinci Noktanın İkinci Mebhası Birinci Lem'a On Yedinci Lem'a'dan Beşinci Nota Yirmi Dördüncü Lem'a Birinci Mektup'un Dördüncü Suali Dokuzuncu Mektup'tan Yirmi Dokuzuncu Mektup'tan Beşinci Risale Olan Beşinci Kısım Gençlik Rehberinden Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme Meyve Risalesinden İkinci Mesele Meyve Risalesinden Üçüncü Mesele Meyve Risalesinden Dördüncü Mesele Meyve Risalesinden Sekizinci Mesele Elhüccetüzzehra'nın İkinci Makamı Yirmi Dokuzuncu Lem'a'dan İkinci Bab Lemaat'tan Bir Meclis-i Misalîde Hakiki Bütün Elem Dalalette, Bütün Lezzet İmanda g • t • dRNK MUHÂKEMAT. MUHAKEMAT. Muhâkemat. MuhakematBirinci Makale - İkinci Makale Üçüncü Makale. Fihrist Muhakemat TakrizMuhakeme. Muhâkeme. Muhakeme etmek. Muhakemede özür beyanı. Muhakemetü’l-Lugateyn g • t • dRNKDHÖ. DİVAN-I HARB-İ ÖRFÎMillet uyanmış, mugalâta ve cerbeze ile iğfal olunsa da devam etmeyecektir g • t • dRNKHUTBE-İ ŞAMİYE الخطبة الشامي . THE DAMASCUS SERMON g • t • dRNK MÜNAZARAT. Münazarat/İlk Baskı Said Nursi'nin kitabından çıkarttığı Kürtlere hitap kısımarı dahi var g • t • dRNK SÜNUHAT . Sünuhat g • t • dRNK TULÛAT . Asar-ı Bediiyye g • t • dRNK İŞARAT g • t • dRNK GENÇLİK REHBERİ . Rehberi/Önsöz • Söz• NÜKTESİ. Rehberi/Mahkeme müdafaası. Rehberi/Mahkeme müdafaası/Eşref Edip. Rehberi/Mahkeme müdafaası/Sebilürreşad dergisinde yayımlanması. Rehberi/İstanbul Mahkemesi . Gençlik Rehberi/VPÖnsözGenclik Rehberi/Önsöz 1 ÖNSÖZBirinci SözBesmele hakkındadır. Bu terminolji ve ontoloji yaşam haline gelmeli. Allah için almalı Üçüncü Söz’ün İkinci MakamıAklını kaybetmeyen bazı gençlerle muhaveredirMapushane öncesiBir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde OturmuştumHayvani hayatHem deme ki “Ben hayvan gibi hayatımı geçireceğim.”FıkraGençlik Rehberi’ne İlâve Edilmesi Lâzım Gelen Üstadımızın Bir Fıkrasıdır 7 Hâşiye 8 Birden İhtar Edilen Bir Mesele-i Mühimme 9 Birkaç Bîçare Gençlere Verilen Bir Tenbih, Bir Ders, Bir İhtardır 10 Risale-i Nur Talebeleri Tarafından Sorulan Bir Suale Cevap Âlem-i İslâmın mukadderatıyla ciddi alâkadar olan bu Cihan Harbini iki senedir sormuyorsunuz? 11 Risale-i Nur Mizanlarından On Üçüncü Söz’ün İkinci Makamı’nın Hâşiyesidir 12 Hapis musibetine düşenlere ve onlara merhametkârane, sadakatle nezaret ve yardım edenlere kuvvetli bir teselli 13 Ey hapis arkadaşlarım ve din kardeşlerim! 14 Aziz yeni kardeşlerim ve eski mahpuslar! 15 On Üçüncü Söz’ün İkinci Makamı’nın Zeyli 16 Yirmi Altıncı Lem’a’dan Yedinci Rica Ankara kalesi tefekkürü ve Said'in hayat muhasebesidir. 17 Meyve Risalesi’nden Altıncı Mesele Bize Hâlık’ımızı tanıttır, muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar 18 Onuncu Söz’ün Mühim Bir Zeyli ve Lâhikasının Birinci Parçası Haşir hakkında Mukaddime 19 Hüve Nüktesi 20 On Yedinci Söz’ün İkinci Makamı[5] 21 Siyah Dutun Bir Meyvesi 22 MektupBayram tebriki - Üniversite - Bismark - 23 Ahmedlerin Mektubunda Bismark’ın Beyanatı 24 Otuz İkinci Söz’ün Üçüncü Mevkıfı’ndan Ehl-i dalaletin vekili 25 MÜHİM BİR SUAL 26 Sual Enbiya ve evliyaya muhabbet, nasıl faydasız kalır? 27 On Dördüncü Lem’a’nın İkinci Makamı Birinci Sır İkinci Sır Üçüncü Sır Beşinci Sır Altıncı Sır 28 Yirmi Üçüncü Söz İmanın mehasini hakkındadır Birinci Mebhas Birinci Nokta İkinci Nokta Dördüncü Nokta Beşinci Nokta İkinci Mebhas Birinci Nükte İkinci Nükte Üçüncü Nükte Dördüncü Nükte Beşinci Nükte 29 Risale-i Nur Nedir? 30 Hilmi Ramazanoğlu İlim bir nur olduğuna göre, Risale-i Nur’un ilme olan en derin vukufunu gösterecek bir iki delilMersinMersin'den gelen mesele-i mühimme g • t • dRNK HANIMLAR REHBERİGençlik Rehberi . Hizmet Rehberi g • t • dHİZMET REHBERİ 1963 “Bu benim virdimdir” Zübeyir Gündüzalp - Hizmet Rehberi Nazilli'de hazırlandı. g • t • dRNKKONFERANS g • t • dRNK NUR ÇEŞMESİ TAMİRCİ ATOM BOMBASINDAN BİR NUMUNENur talebeleri tarafından soruldu ki Nur Risalelerinde denilmiş “Küfr-ü mutlakın dehşetli tahribatına karşı tamirci bir atom bombası Risale-i Nur’dur.” Bunun bir numunesini isteriz. Elcevap Asâ-yı Musa mecmuaları hususan bir numunesi Altıncı, Yedinci, Sekizinci Meseleler ve Sekizinci ve On Birinci Hüccet-i İmaniye ki en derin bir feylesofla bir çocuk, onlardan en derin hakikati anlayabilir ve vehim ve vesveseleri MeseleAltıncı Mesele Kastamonu Lise talebelerinin Halıkımızı bize tanıttır?. Muallimlerimiz bahsetmiyorlar, sualine MeseleYedinci Mesele Denizli Hapsinde bir cuma gününün meyvesidir. Mahkumlara özel deyyan ismi celilinin MeseleSekizinci MeseleSekizinci Hüccet-i İmaniyeSekizinci Hüccet-i İmaniyeOn Birinci Hüccet-i İmaniyeOn Birinci Hüccet-i İmaniye g • t • dNUR'UN İLK KAPISIYa Müfettih el-bab .Ey kapıları açan Kapı. Bab. Nur. İlk kapı. g • t • dZÜLFİKARFuat Sirmen Rizeli adalet bakanı olup Zulfikarin yasaklanması için çok uğraşmış ve İstanbul başsavcısı iken rneklara çok dava açmıştır. Ali Sirmen in amcasidir. g • t • dRNK RNK/Tercümeleri RNK/Arabi - RNK/Azeri - RNK/English - RNK/Kurdi - RNK/Almanca g • t • dRNK كليات رسائل النور .RNK/Arabi [19] - SÖZLER الكلمات - MEKTUBAT مكتوبات - LEM'ALAR اللمعات - ŞUALAR الشعاعات - İŞARÂT'ÜL İCAZ إشارات الإعجاز في مظان الإيجاز - MESNEVÎ-İ NURİYE المثنوي العربي النوري - RNK/Arabi/Mesnevi-i Nuriye - LAHİKALAR الملاحق - SAYKAL_üL İSLAM صيقل الاسلام - TARİHÇE-İ HAYATالسيرة لذاتية - HİZB-İ HAKAİK-İ NURİYE حزب الحقائق النورية - NOTİnternette RNK arabi olarak web sayfası şeklinde ilk defa burada Yeni Wikide Kalimat+-+ الكلمة الاولى . Birinci söz . RNK/Arabi/ . Birinci Söz/Arapça الكلمة الأولى . الكلمة الثانية. الكلمة الثالثة. الكلمة الرابعة• الكلمة الخامسة• الكلمة السادسة• الكلمة السابعة• الكلمة الثامنة• الكلمة التاسعة• الكلمة العاشرة• الكلمة الحادية عشرة• الكلمة الثانية عشرة• الكلمة الثالثة عشرة• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺮﺍﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮﺓ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺨﺎﻣﺴﺔ ﻋﺸﺮﺓ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺴﺎﺩﺳﺔ ﻋﺸﺮﺓ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺴﺎﺑﻌﺔ ﻋﺸﺮﺓ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻋﺸﺮﺓ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺘﺎﺳﻌﺔ ﻋﺸﺮﺓ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺤﺎﺩﻳﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺜﺎﻧﻴﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺜﺎﻟﺜﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺮﺍﺑﻌﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺨﺎﻣﺴﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺴﺎﺩﺳﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺴﺎﺑﻌﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺜﺎﻣﻨﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺘﺎﺳﻌﺔ ﻭﺍﻟﻌﺸﺮﻭﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺜـلاﺛﻮﻥ• ﺍﻟﻜﻠﻤﺔ ﺍﻟﺤﺎﺩﻳﺔ ﻭﺍﻟﺜـلاﺛﻮﻥ•مكتوباتMektubat المكتوب الأولاللمعاتLem'alarالشعاعاتŞualarإشارات الإعجازİşaret-ül İcazإشارات الإعجاز في مظان العربي النوريMesnevi المثنوي العربي النوري - RNK/Arabi/Mesnevi-i Nuriyeالملاحق LAHİKALAR -صيقل الاسلامSAYKAL_üL İSLAM -السيرة لذاتيةTARİHÇE-İ HAYAT -حزب الحقائق النوريةHİZB-İ HAKAİK-İ NURİYE Sesli arabi RNK * * Arapça RNK sitesi * g • t • dRNK RNK/English WORDS Sözler. THE FLASHES Lem'alar . THE RAYS Şualar. THE DAMASCUS SERMON Hutbe-i Şamiye. Signs of Miraculousness Linkler 52 dil englishWORDSRNK/WORDS Sözler.RNK/Words Words. The First WordLETTERSMektubat - RNK/ FLASHESThe Flashes Lem'alar The First Flash . The Second FlashTHE RAYSThe Rays ŞuâlarMiraculousnessSigns of Miraculousness İşârât-ül İ'caz -The StaffThe Staff of Moses Asa-yı Musa -The EpitomesThe Epitomes of Light Mesnevî-i NuriyeReasoningsReasonings Muhâkemât-BookletsKitapçıklar - The Damascus Sermon Hutbe-i Şâmiye -Fruits of Belief Meyve Risalesi - A Guide for Youth Gençlik Rehberi -The Islamic Unity İttihad-ı İslam -Others not translated-UnityThe Islamic Unity İttihad-ı İslamSermonHutbe THE DAMASCUS SERMON - HUTBE-İ ŞAMİYEİşarat-ül İ'cazSigns of MiraculousnessBarlaThe Barla Letters Barla LahikasıKastamonuThe Kastamonu Letters Kastamonu LahikasıEmirdağThe Emirdağ Letters Emirdağ LahikasıNot translatedSikke-i Tasdik-i Gaybî- Âsâr-ı Bedîiyye -İman ve Küfür Muvâzeneleri- Münâzarat- Nur Çeşmesi- Sünûhât - Tulûât - İşârât-Nur Âleminin Bir Anahtarı -Dîvan-ı Harb-i Örfî -Nurun İlk Kapısı -Hizmet Rehberi- Fihrist- Said Nursi -Nur MovementLinks BLEIF IN ANGELS .belief-in-the-hereafter belief-in-the-messenger-of-allah .hell .miracles-of-the-quran the-news-of-ghayb-from-the-quran .the-proofs-of-creation g • t • dRNKRNK/Azerice. Sözlər .Bəsmələ RisaləsiSözlər Bəsmələ RisaləsiRisale-i Nur — Səid Nursi tərəfindən qələmə alınmış Quran təfsiri. Orijinal variantı osmanlı türkcəsi ilə yazılmış bu kitablar toplusu ümumi səhifə sayı 6000 səhifəyə yaxındır və 15 kitabdan ibarətdir "Sözlər", "Məktubat", "Ləm'ələr", "Şüalar", "İşarat-ül İ'caz", "Məsnəvi-i Nuriyə", "Tarixçə-i Həyat", "Barla lahiqəsi", "Qəstəmonu lahiqəsi", "Əmirdağ lahiqəsi", "Sikkə-i Təsdiq-i Qeybi","Əsa-yi Musa", "Zülfiqar", "Sirac-ün Nur", "Tilsimlər". g • t • dRNK Alfabetik RNK1-RNK/1-RNK/12 - 12AAfyon hayatı tarihçe-i hayat -A- Afyon Hayatı tarihçe-i hayat -B- Afyon hayatı tarihçe-i hayat -C- altıncı hüccet-i imaniye asa-yı musa 6. hüccet-i imaniye Altıncı Mektub mektubat 6. mektub altıncı mesele asa-yı musa 6. mes'ele Altıncı Söz sözler 6. söz Altıncı Şua şualar 6. şuaBBarla hayatı tarihçe-i hayat -A- Barla hayatı tarihçe-i hayat -B- Barla hayatı tarihçe-i hayat -C- Barla lahikası -A- Barla Lahikası -B- Barla Lahikası -C- Barla Lahikası -D- Bediüzzaman ve Risale-i Nur tarihçe-i hayat beşinci hüccet-i imaniye asa-yı musa 5. hüccet-i imaniye Beşinci Mektub mektubat 5. mektub beşinci mesele asa-yı musa 5. mes'ele Beşinci Söz sözler 5. söz Beşinci Şuâ şualar 5. şua birinci hüccet-i imaniye asa-yı musa 1. hüccet-i imaniye Birinci lem'a lemalar 1. lema Birinci mektub mektubat 1. mektub birinci mesele asa-yı musa 1. mes'ele Birinci Söz - sözler Birinci Şua şualar 1. şua -A- Birinci şua şualar -B- Birinci şua şualar -C- Birinci şua şualar -D-Ddelail-i haşir işarat-ül i'caz Denizli hayatı tarihçe-i hayat -A- Denizli hayatı tarihçe-i hayat -B- Denizli Lahikası -B- Denizli Lahikası -C- Denizli lahikası-A- Divan-ı harbi örfi dokuzuncu hüccet-i imaniye asa-yı musa 9. hüccet-i imaniye Dokuzuncu Mektub mektubat 9. mektub dokuzuncu mesele asa-yı musa 9. mes'ele Dokuzuncu Söz sözler 9. söz Dokuzuncu Şua şualar dördüncü hüccet-i imaniye asa-yı musa 4. hüccet-i imaniye Dördüncü Lem'a lemalar 4. lema Dördüncü Mektub mektubat 4. mektub dördüncü mesele asa-yı musa 4. mes'ele dördüncü söz sözler 4. söz Dördüncü Şua şualar 4. şua -A- Dördüncü şua şualar -B-Eecnebi feylesoflar işarat-ül i'caz EDDÂİ eddâi eddai Emirdağ hayatı tarihçe-i hayat -A- Emirdağ hayatı tarihçe-i hayat -B- Emirdağ Hayatı Tarihçe-i hayat -C- Emirdağ hayatı tarihçe-i hayat -D- Emirdağ lahikası -1-A- Emirdağ Lahikası -1-B Emirdağ Lahikası -1-C- Emirdağ Lahikası -1-D- Emirdağ Lahikası -1-E- Emirdağ lahikası -2-A Emirdağ Lahikası -2-B- Emirdağ Lahikası -2-C- Emirdağ Lahikası -2-D- Emirdağ Lahikası -2-E- Emirdağ Lahikası -2-F- Emirdağ Lahikası -2-G- Emirdağ Lahikası -2-H- Emirdağ Lahikası -2-J- Emirdağ Lahikası -2-K- Emirdağ Lahikası-2-I- Eskişehir hayatı tarihçe-i hayat -A- Eskişehir hayatı tarihçe-i hayat -C- Eskişehir hayatı tarihçe-i hayat-B-F G H IFatiha suresi işarat-ül i'caz Giriş tarihçe-i hayat Habbe mesnevi-yi nuriye hakikat çekirdekleri mektubat Hubab mesnevi-yi nuriye huruf-u muakattaa Sure-i Bakara işarat-ül i'caz Hutbe-i şamiye Isparta hayatı tarihçe-i hayatKKastamonu hayatı tarihçe-i hayat -F- Kastamonu hayatı tarihçe-i hayat -A- Kastamonu hayatı tarihçe-i hayat -B- Kastamonu hayatı tarihçe-i hayat -C- Kastamonu hayatı tarihçe-i hayat -D- Kastamonu Hayatı tarihçe-i hayat -E- Kastamonu Lahikası -B- Kastamonu Lahikası -C- Kastamonu Lahikası -E- Kastamonu Lahikası -F- Kastamonu Lahikası -G- Kastamonu Lahikası-A- Kastamonu Lahikası-D- Kastamonu Lahikası-H- Katre mesnevi-yi nuriye kıyamet ve ahiret işarat-ül i'caz konferans Kur'an Nedir? Tarifi Nasıldır? işarat-ül i'cazL M NLâsiyyemalar mesnevi-yi nuriye lem'alar mesnevi-yi nuriye Lemaât -1 Lemaât -2 mahiyet-i küfür işarat-ül i'caz mehmed kayalar'ın müdafası işarat-ül i'caz mukaddemat asa-yı musa mukaddeme mesnevi-yi nuriye mühürlenen kalpler işarat-ül i'caz Münacat lemalar nübüvvetin tahkiki işarat-ül i'caz nükte-i i'caziye işarat'ül i'cazOOnaltıncı Lem'a Lemalar 16. lema Onaltıncı Mektub mektubat 16. mektub Onaltıncı Söz sözler 16. söz Onbeşinci Lem'a lemalar 15. lema Onbeşinci Mektub mektubat 15. mektub Onbeşinci Söz sözler 15. söz Onbeşinci Şua şualar 15. şua -A- Onbeşinci şua şualar 15. şua -B- Onbeşinci şua şualar 15. şua -C- Onbeşinci şua şualar 15. şua -D- onbirinci hüccet-i imaniye asa-yı musa 11. hüccet-i imaniye Onbirinci Lem'a lemalar 11. lema Onbirinci Mektub mektubat 11. mektub onbirinci mesele asa-yı musa 11. mes'ele Onbirinci Söz sözler 11. söz Onbirinci Şua şualar 11. şua -A- Onbirinci şua şualar 11. şua -B- Onbirinci şuâ şualar 11. şua -C- Onbirinci şua şualar 11. şua -D- Ondokuzuncu Lem'a lemalar 19. lema ondokuzuncu mektub mektubat 19. mektub -E- Ondokuzuncu Mektub mektubat 19. mektub-A- Ondokuzuncu Mektub mektubat 19. mektub-B- Ondokuzuncu Mektub mektubat 19. mektub-B- Ondokuzuncu Mektub mektubat 19. mektub-C- Ondokuzuncu Mektub mektubat 19. mektub-D- Ondokuzuncu mektub mektubat 19. mektub-F- Ondokuzuncu mektub mektubat 19. mektub-G- Ondokuzuncu Söz sözler 19. söz Ondördüncü Lem'a lemalar 14. lema Ondördüncü Lemanın İkinci makamı 14. lemanın 2. makamı Ondördüncü Söz sözler 14. söz Ondördüncü şua şualar 14. şua -B- Ondördüncü şua şualar 14. şua -C- Ondördüncü şua şualar 14. şua -D- Ondördüncü Şua şualar -A- Onikinci Lem'a lemalar 12. lema 12 sırrı Onikinci Mektub mektubat 12. mektub Onikinci Söz sözler 12. söz Onikinci Şua şualar 12. şua Onsekizinci Lem'a lemalar 18. lema Onsekizinci Mektub mektubat 18. mektub Onsekizinci Söz sözler 18. söz onuncu hüccet-i imaniye asa-yı musa 10. hüccet-i imaniye Onuncu Lem'a lemalar 10. lema Onuncu Mektub mektubat 10. mektub onuncu mesele asa-yı musa 10. mes'ele Onuncu söz sözler 10 .söz -C- Onuncu söz sözler 10. söz -B- Onuncu söz sözler 10. söz-D- Onuncu Söz sözler Onüçüncü Lem'a lemalar 13. lema Onüçüncü Mektub 13. mektub mektubat Onüçüncü Söz sözler 13. söz Onüçüncü şua şualar 13. şua -B- Onüçüncü Şua şualar Onyedinci Lem'a lemalar 17. lema-A- Onyedinci Lem'a lemalar 17. lema-B- Onyedinci Mektub mektubat 17. mektub Onyedinci Söz sözler 17. söz Otuzbirinci Söz sözler 31. söz-A- Otuzbirinci söz sözler 31. söz -B- Otuzikinci Söz sözler 32. söz -A- Otuzikinci söz sözler 32. söz -B- Otuzikinci söz sözler 32. söz -C- Otuzikinci söz sözler 32. söz -D- Otuzuncu Lem'a lemalar 30. lema-A- Otuzuncu Lem'a lemalar 30. lema-B- Otuzuncu Lem'a lemalar 30. lema-C- Otuzuncu Söz sözler 30. söz Otuzüçüncü söz sözler 33. söz -B- Otuzüçüncü Söz sözler 33. söz-A-R S Şreşhalar mesnevi-yi nuriye Risale-i Nur ve Hariç Memleketler tarihçe-i hayat sadaka ve zekat işarat-ül i'caz seb'a semavat işarat-ül i'caz sekizinci hüccet-i imaniye asa-yı musa 8. hüccet-i imaniye Sekizinci Mektub mektubat 8. mektub sekizinci mesele asa-yı musa 8. mes'ele Sekizinci Söz sözler 8. söz Sekizinci Şuâ şualar 8. şua -A- Sekizinci şua şualar 8. şua -B- sırr-ı hilafet-i insaniye işarat-ül i'caz şemme mesnevi-yi nuriye şu'le mesnevi-yi nuriyeTRNK/Tahiyyât tahliller tarihçe-i hayat Tarihçe-i hayat -B- tenbih işarat-ül i'caz tevhidin ispatı işarat-ül i'cazÜuçüncü Lem'a lemalar üçüncü 3. lema üçüncü hüccet-i imaniye asay-ı musa 3. hüccet-i imaniye Üçüncü Mektub mektubat 3. mektub üçüncü mesele asa-yı musa 3. mes'ele üçüncü söz sözler 3. söz Üçüncü Şua şuâlar 3. şuaYyedinci hüccet-i imaniye asa-yı musa 7. hüccet-i imaniye yedinci lem'a lemalar 7. lema Yedinci Mektub mektubat 7. mektub yedinci mesele asa-yı musa 7. mes'ele Yedinci Söz sözler 7. söz Yedinci şua şualar 7 şua -B- Yedinci Şua şualar 7. şua -A- Yedinci şua şuâlar 7. şuâ -C- Yedinci şuâ şualar 7. şua -D- Yirmialtıncı Lem'a lemalar 26. lema-A- Yirmialtıncı Lem'a lemalar 26. lema-B- Yirmialtıncı mektub maktubat 26. mektub -B- Yirmialtıncı Mektub mektubat 26. mektub -A- Yirmialtıncı Söz sözler 26. söz Yirmibeşinci Lem'a lemalar 25. lema Yirmibeşinci söz sözler 25. söz -F- Yirmibeşinci Söz sözler 25. söz-A- Yirmibeşinci Söz sözler 25. söz-B- Yirmibeşinci Söz sözler 25. söz-C- Yirmibeşinci Söz sözler 25. söz-D- Yirmibeşinci Söz sözler 25. söz-E- Yirmibirinci Lem'a lemalar 21. lema Yirmibirinci Mektub mektubat 21. mektub Yirmibirinci Söz sözler 21. söz Yirmidokuzuncu Lem'a lemalar 29. lema Yirmidokuzuncu Lem'adan İkinci Bab Yirmidokuzuncu mektub mektubat 29. mektub -D- Yirmidokuzuncu Mektub mektubat 29. mektub-A- Yirmidokuzuncu mektub mektubat 29. mektub-C- Yirmidokuzuncu mektub mektubat Yirmidokuzuncu söz sözler 29. söz -B- Yirmidokuzuncu Söz sözler 29. söz-A- Yirmidördüncü Lem'a lemalar 24. lema Yirmidördüncü mektub mektubat 24. mektub -B- Yirmidördüncü Mektub mektubat 24. mektub-A- Yirmidördüncü Söz sözler 24. söz Yirmidördüncü söz sözler 24. söz -B- Yirmidördüncü Söz sözler 24. söz-A- Yirmiikinci Lem'a lemalar 22. lema Yirmiikinci Mektub mektubat 22. mektub Yirmiikinci söz sözler 22. söz -B- Yirmiikinci Söz sözler 22. söz-A- yirminci Lem'a lemalar Yirminci Mektub mektubat 20. mektub-A- Yirminci Mektub mektubat 20. mektub-B- Yirminci Söz Sözler 20. Söz -A- Yirminci Söz Sözler 20. Söz -B- Yirmisekizinci Söz sözler 28. söz Yirmisekizinci Lem'a lemalar 28. lema Yirmisekizinci mektub mektubat 28. mektub -C- Yirmisekizinci mektub mektubat 28. mektub-A- Yirmisekizinci mektub mektubat 28. mektub-B- Yirmiüçüncü Lem'a lemalar 23. lema Yirmiüçüncü Mektub mektubat 23. mektub Yirmiüçüncü Söz sözler 23. söz Yirmiyedinci Mektub mektubat 27. mektub Yirmiyedinci Söz sözler 27. sözZzerre mesnevi-yi nuriye zühre mesnevi-yi nuriye g • t • dRNK - RNK Kavram İndeksiAAcz -Alim - Abid - RNK/At- [[]][[]]BBa'su ba'de-l mevt - Ba's - Öldükten sonra dirilme - HaşrC -ÇCamii - ]]Cemaat - CemDDuaEEman - RNK/Elbise - ElbiseFFatihaG-ĞxNRNK/NamazMMana -Elfazı okurken manaları düşünmek vacibdir g • t • dRNK Konu İndeksiAAbd - RNK/Abd -BBeyan - RNK/Beyan - Bedii - Belağat - RNK/BesmeleCCennet g • t • dRNK/Fihrist. Sözler Fihrist . Fihriste-i Mektubat .Fihriste-i Mesnevi-i Nuriye g • t • dBSN Bediüzzaman . Said Nursi - Tarihçe-i Hayat• Bediüzzaman/Annamarie Schimmel - Gönenli Mehmet Efendi Kısmetimi almaya geldimBediüzzaman/İstanbul .Bediüzzaman/Selanik .RNKDevreleriEski Said. Yeni Said . Talebe Said .YerlerYuşa tepesi, Barla. Emirdağ . Eskişehir . Eskişehir cezaevi. Afyon cezaevi. Hizan . Cizre. Sungur• Zübeyir Gündüzalp •Mehmet Kayalar• Hulusi Yahyagil Çanakkale gazisi •Hüsrev Altınbaşak • Said Õzdemir• [[]] •[[]]•[[]]TalebeleriRisalelerde adı geçen talebeleri Süleyman Rüştü Çakın. Ahmet Feyzi Kul. Hüsrev Altınbaşak. Mehmet Kayalar. Hulûsi .SelanikBSN/Selanik .Bediüzzamanın Selanik'de Hürriyete HitabıBarlaBarla. Barla . Emirdağ Lahikası. Bediüzzaman Said Nursi/Afyon hapsine kamyonla BSN/Savcı/Tuuh demesiDavalarıBSN/Savcı/Tuuh demesi - BSN/Hukuk . BSN/Adaletx ↑ 1,0 1,1 Mufassal Tarihçe-i Hayat, Abdülkadir Badıllı ↑ ↑ ↑ ↑ ↑ ↑ ↑ O hanım “Âsiye”dir. ↑ Hazret-i Mevlana ks milyonlar etbalarının ittifakıyla müceddiddir ve baştaki hadîs-i şerifin bir mâsadakıdır. Ve madem tam yüz sene sonra, dört mühim cihetle tevafukla beraber Risale-i Nur aynı vazifeyi görüyor. Demek, nass-ı hadîs ile Risale-i Nur eczaları tecdid ve takviye-i din vazifesini görüyorlar.

said nursi kimdir ilber ortaylı